Hava bugün o kadar karın ardından güneşliydi. Sabah yine aynı kabus ile uyandıktan sonra camdan dışarı baktığımda kardan adamın eridiğini görmüştüm.
Bahçeye çıkmış ve kömür parçalarını toplayıp küçük bir kavanozun içine koymuştum. Saklayacaktım.
İlk kardan adamımın ardında kalan tek şeyi saklayacaktım.
Şimdi ise eriyen kar ile talimlere başlamıştık. Kendimi hiç olmadığım kadar işime vermiş ve tüm ciddiyetim ile işime odaklıydım.
Sonra dikkatimi çitlerin ardında beni izleyen Yoongi çekti. Çatılı kaşlarım hızla düzelirken yüzümde açan gülümseme ile yanına gitmiştim.
Her nerede olursa olsun parlıyor ve onu görmemek imkansız hale geliyordu. O kelebeklerin kıskanılası güzellikte olan kanatlarının görkemini de onun minik parlak gözleri yüklenmişti adeta.
Onu gördüğümü fark edince başta başını eğsede sonra kaldırıp o da bana bakmıştı.
"Ne yapıyorsun burada?" diyerek sordum ellerimi çitlere koymuş dururken.
Sonra uzun zamandır yapmadığı şeyi yaptı, yani elini kulağına götürdü. Cidden bu hareketi özlediğimi tam o an fark ettim.
"Buradan geçiyordum da, merak ettim." dedi yüzünü hafif düşürerek.
"Neyi merak ettin? dedim bende ona doğru biraz daha eğilirken.
"Ziyarete gelen krallığın prensesi seni izliyordu, yani hala izliyor. Merak ettim işte." demiş ve çenesi ile hafifçe bir yeri göstermişti.
Gösterdiği yere dönüp bakınca bir çift ela göz ile karşılaşmıştım. Yanında görevlileri ile çitlerin arkasında durmuş hiç bir çekince göstermeden bana bakıyordu.
Bakışlarımı çekmiştim hemen ve benim aşık olduğum kedi gözlere çevirmiştim bakışlarımı. Sadece onun gözüne hayranlık ile bakabilirdim ben.
"Bir bilgim yok, zaten umrumda da değil." demiş ve ellerimi boşver dercesine sallamıştım.
O ise garip bir ifade ile bana baktıktan sonra sonunda yüzüne o güzel gülümsemesini yerleştirmişti.
Kısılan gözleri ve görünen diş etleri herkesin dönüp bakacağı kadar güzel gözüküyordu. Tabii yinede kimse bakmasa daha iyi olurdu.
"Her neyse dediğim gibi sadece merak etmiştim." demişti.
"Anlıyorum." demiş ve hafifçe kıkırdadıktan sonra eline uzanıp tutmuştum.
Bu hareketi neden yaptığım hakkında hiç bir fikrim olmasada şaşkınlıkla büyüttüğü gözleri ve al al olan yanakları görmeye değer bir manzaraydı.
"Tanrım sanırsın komutan olan sensin, şu ellerimiz arasında olan farka bak." demiştim sırf sohbet açma isteği ile.
Ama dediğim şeyde gayet doğruydu. Benim ellerim onun kemikli ve uzun elleri arasında tombul ve kısa kalıyordu. Özeliikle serçe parmağım hakkında hiç konuşmak istemiyordum.
O sırada hafifçe kahkaha atmış ve onaylarca başını sallamıştı.
"Bunu çok önceden fark etmiştim ancak söyleyememiştim. Ama uyumlular bence." demişti bakışları ellerimiz arasında gezerken.
"Evet, fazlasıyla uyumlular." dedim bende tüm samimiyetim ile.
Bir süre aramızda sessizlik olmuş ve onu da bozan kişi Yoongi olmuştu.
"Prenses Ying beni öldürecek gibi bakıyor sanırım gitsem iyi olacak." demiş ve hafif kahkaha atmıştı.
Prensesten korkmadığı gayet ortadaydı, sadece umurunda olmasa bile dalgasına almıştı.
"Ben buradayken kim cesaret eder sence böyle bir şeye?" demem ile hızla elini elimden çekmiş ve hızlı adımlar atarak yanımdan uzaklaşmaya başlamıştı.
Ama dönerken yüzünde olan tebessümü görmüştüm.
Utanıyordu, aynı şekilde çekiniyordu da. Ama ben benim yanımda tamamen kendi olana dek uğraşacaktım.
O minik ve çekingen kediyi kendime aşık edecektim.
* * *
Saraya gidiyordum istemsiz adımlar atarak. Kral Kim beni bir şey söylemeden çağırmış ve hızlı olmamı söylemişti. Ama bu tavırlarına alışıktım, çünkü ilk defa yaptığı bir şey değildi.
Taht odasına gelince hizmetkarlar geniş kapıyı aralamış ve bende içeriye geçmiştim.
Yanında ziyarete gelen Kral Ying'de vardı. Sakin adımlar ile karşılarına geçmiş ve eğilerek selam vermiştim.
"Ah, Komutan Park. Bizde seni bekliyorduk." demişti Krak Ying gözleri benim üzerimde gezerken.
"Bir isteğiniz mi var efendim?" demiştim ama bu ortamda durmak hoşuma gitmemişti. Bir şeyler ters gidiyordu.
"Jimin, şöyle otur istersen." diyen Kral'ı hafifçe onaylamış ve gösterdiği yere oturup ne planladıklarını söylemelerini bekliyordum.
"Ziyarete gelen Ying Krallığını ağırlamamızda bize yardımcı olduğun için öncelikle sana teşekkür etmeliyim." demiş ve gülümsemişti Kral Kim babacan bir tavırla.
Daha öncede anlattığım gibi yaptığım işlerden bolca gurur duyar ve bunu dile getirmekten asla çekinmezdi.
"Benim görevim bu efendim." demiştim ancak ortam hala rahatsız ediciydi.
"Seninle konuşmak istediğimiz bir şey var. Prenses Ying seni talim alanında görmüş ve beğenmiş. Seninde isteğin olursa izdivaç teklif ediyor." Şansız bir insanım, hep böyle olmuştum.
Evet bunun geleceği çok belliydi. Yine de bu kadar erken olması gerçekten şaşırtıcı derecedeydi. Burada iznimi sormaları ise tamamen gösterişti. Fikrimi önemsedikleri falan yoktu.
Ama Kral Kim yine de bana kıyamamış olacak ki bir soru sormuştu. "Tabii gönül işin yoksa?"
Var ama yok. Ben bunu nasıl anlatabilirdim. Düşününce bugün beni kıskandığı ortadaydı, aynı şekilde benim böyle saçma bir evlilik yapmamı istemeyeceğini de tahmin edebiliyordum.
Tek sorun onun hislerini bilmememdi.
"Var efendim." Neyime güvenmiştim o an hiç bilmiyorum, sadece amacım bu evlilikten kaçmaktı.
Karşımda duran Kral Kim kaşlarını kaldırdı fakat yanında oturan Kral Ying pek memnun gözükmüyordu bu cevabımdan.
"Kimmiş bu şanslı kişi? Elimde büyüdün bilmeliyim bence." demişti tüm ilgisinin bende olduğunu açıkça belli ederken.
Bakışlarımı ellerime indirmiş ve düşünüyordum. Dediği doğruydu. Ailemi bebekken kaybettikten sonra onun yanında büyümüştüm ancak bana verdiği his babalık değildi. Belki amca, belki de dayı.
Yine de ailem olabilmişti. Şimdi aşık olduğum kişi bir erkek diye beni yargılamayacağını ve kasabadan sıradan birine tutulduğum için hor görmeyeceğini de biliyordum.
"Min Yoongi, efendim. Gönlüm Min Yoongi'de."
Bok gibi oldu beğenemedim bölümü, muhtemelen anlatım tarzımdan dolayı
-Lorah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drugelis ‡ Yoonmin
Romance"Bir kelebek kadar zarifsiniz efendim, ancak tıpkı onlar gibi de kırılgansınız. Size dokunurken, hatta bakarken bile incineceksiniz diye içim gidiyor."