} 2 {

736 90 67
                                    

O güzel çocukla karşılaşmamın ardından kısa bir denk geliş olup ayrılacağımızı düşünmüştüm. Fakat düşündüğüm gibi olmamış, Kral Kim beni de masaya davet etmişti. Taehyung varkende reddedecek bir zamanım olmamıştı.

Taehyung koşa koşa Jeongguk'un yanına oturunca adını yeni öğrendiğim güzel çocuk ile yan yana oturmak zorunda kalmıştık.

Ben bundan elbette şikayetçi değildim. Önümde duran yemeğe dokunmuyor ama masada dönen sohbete eşlik ediyordum.

Yine de bakışlarım Yoongi'de geziniyordu.

Sesini çıkarmıyor, çekingence yemeği ile oynuyordu. Hayatım boyunca elimde kılıç, vücudumda yara izleri olan bir adam olsamda bu kadar çekingen olması içimde hoş bir hissi yaymıştı.

"Yoonie-ah, senin çiçekçin var daha iyi bilirsin." diyen Taehyung ile kendime gelmiş ve konunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Tabii konuyu dinlemeyen tek kişi olmadığım Yoongi'den gelen belli belirsiz bir sesle belli olmuştu.

"Diyorum ki odamın içine güzel kokulu bir çiçek koymak istiyorum, sence ne olmalı." diyerek bizimde anlamamızı sağlamıştı.

Yoongi tüm gözlerin ona dönmesi ile yerinde rahatsızca kıpırdanmış ve söze girmişti.

"Paeonia çiçeği gayet hoş bir çiçektir, elbet odana da çok yakışır. İstersen yarın hazırlayıp getirebilirim." demişti.

Sesi... Tanrım sesi hayatım boyunca duyabileceğim en harika şeydi. Derinden ve kalın sesi zarif bedeni ile bir tezatlık kursada bu benim çok hoşuma gitmişti.

Her şeyine hayran kalıyordum. Mesela elleri, saçları hafif tombul yanakları ama zayıf vücudu. Cidden mükemmeliğin tanımı tam yanımda oturuyordu sanki.

Kendimi yanında sonbaharda düşmüş güçsüz bir yaprak gibi hissediyordum. Ve o da benim rüzgarımdı. Ufak bir hareketi ile kendimi ona bırakıyor ve o beni nereye uçurursa oraya gidiyordum.

Bir süre daha masada muhabbet dönmüştü fakat yanıma gelen hizmetkarın benim işimin çıktığını söylemesi benim sohbetten kalkmam gerektiğine dair işaretti.

"İzninizle." demiş ve kalkarken beni Taehyung'un aceleci sesi bölmüştü.

"Jimin, rica etsem Yoongi'yi de kasabaya kadar götürür müsün? Birkaç eşyaya çiçek oyuntuları yapıp içine de koyması lazım. Ancak tek başına gücü yetmez." demişti bakışları bir Yoongi'de bir bende gidip gelirken.

Yoongi tam ağzını açmış itirazına hazırlanırken söze girmiştim. Sonuçta bu fırsatı kaçıramazdım.

"Elbette, benim için sorun olmaz." diyerek yüzüme gülümseme kondurmuştum.

Ürkekçe bana baktıktan sonra kafasını onaylarca sallayıp ayağa kalkmıştı. Elimi kapıya doğru tutarak yol verirken bir yandan da Kral ve Kraliçe'ye selam vermekle meşguldüm.

Neredeyse dip dibe yürüyorduk.

Konuşmak için bir adım atmayacağını çoktan anladığım için konuşma kararı aldım.

"Çiçekleri severim fakat günümün çoğu askeriye'de geçtiği için ilgilenemiyorum." diyerek bir giriş yaptım.

Omuzlarımız arada birbirine değerken onun aşağıda sallanan eli bazen kasıklarıma denk geliyordu. Ben ise ardımda birleştirdiğim ellerimi çözersem ellerimizin birbirine değme ihtimalini hesaplıyordum.

"Aslında Kalanşo çiçeğini büyütebilirsin. Hem fazla güneşi sevmez hemde çok su istemez. Fazla uğraştırmaz seni." demişti sonunda.

Duyduğum cevap ile gülümseyip ona döndüğümde çoktan bana baktığını görmem kalp sağlığım için hiç iyi değildi.

"Dükkanında var mı peki?" diyerek sohbete devam etmeye çalışıyordum.

O sırada uygun bir şekilde oyulmuş ve içlerine çiçek konacak eşyaların yanına gelmiştik. Eğilip birisini almak için hareketlendiğinde hızla kolunu tutmuştum.

"Taşımana gerek yok, askerler halleder." bakışlarım irice açtığı gözlerindeyken yavaşça çekiştirmiş ve doğrulmasını sağlamıştım. Bir yandan da elim ile askerlere işaret vermiş ve eşyalara gidişlerine bakmıştım.

Sessiz bir şekilde teşekkür diye mırıldandığında elimin hala kolunda olduğunu fark etmiş ve hızla çekmiştim.

"Ayrıca dükkanımda Kalanşo çiçeği var, istersen gidince verebilirim." demişti hızla önüne dönüp yürümeye başlamışken. Ancak kızarmış yanaklarını son anda görmüştüm.

"Seni bıraktıktan sonra askeriye'ye geçeceğim, fazla yıpranırlar. Ama yarın almaya gelir ve bu eşyaları geri götürmende yardımcı olabilirim." demiştim hızlı adımlar atıp yanına yetişirken. Ellerimi de tıpkı onun gibi iki yanıma bırakmış ve birbirine çarpmalarını büyük bir zevkle izlemeye başlamıştım.

"Çiçeği yarın alabilirsin ama eşyalar için yardım etmene gerek yok. Ciddiyim. " son kelimeyi gözlerime bakarak söylemişti. Ancak ben kolay kolay vazgeçen biri değildim.

"Kendi isteğim ile yapmak istiyorum. Ciddiyim." demiştim ona küçük bir gönderme yaparak.

"Pekala, nasıl istersen." demiş ve dudaklarını hafifçe büzmüştü.

Gözümde minik bir bebekten farkı yoktu.

Bir süre sessizce yürüdük, ben de o yüzden dikkatimi tamamen birbirine değen ellerimize verdim.

Aniden durunca gözlerimi istemsiz büyüterek ona dönmüştüm.

"Dükkanıma geldik. Kapının önüne bırakabilirler eşyaları." dedi bir elini kulağına atıp oynarken.

Sakince baş sallamış ve askerlerin eşyaları bırakmalarını izlemiştim. Tam arkamı dönmüş giderken nazik bir şekilde kolumu tutmuş ve ona dönmemi sağlamıştı.

"Şey, iyi günler diyecektim. Yarın görüşürüz." der demez hızlı adımlarla dükkanına girmişti. Ben ise salak bir gülümseme ile kapanan kapıya bakıyordum.

Nasıldı?

-Lorah

Drugelis ‡ YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin