Gelişen olayları idrak etmekte zorlanıyordum. Çoğu zaman hayatımı o soktuğum düzende devam ettirirdim. Ama bir anda her şey tepetaklak oluvermişti.
Tam ne zaman ipler kopmaya başlamıştı?
Min Yoongi, Min Yoongi'yi gördüğüm zamandı. Sonrasında gönlümü ona kaptırmıştım. Tüm düzenim değişmiş ve dengem şaşmıştı.
Ne yapacağımı, kime gideceğimi bilemez hale gelmiştim.
Sonrasında yine batıp çıkmıştım ancak şimdi ki farklıydı. Tüm işlevlerimin bir anda yetisini kaybedeceği kadar farklıydı.
Tamamen mutlu eve gittiğimde keşke o adam hiç orada olmasa demiştim. Keşke onunla konuşmasaydım deyip durmuştum.
Elime birkaç kağıt tutuşturup gitmişti. Giderken ise omzumu patpatlamıştı. Sanki o omuzların gördüklerinden sonra çökeceğini biliyormuş gibiydi.
Olduğum yere çöküp yıldızlar göğe çıkıp aylarına kavuşana kadar orada elimde duran kağıtlara bakarak durdum. Sonra tüm sessizliği bölen bir neşeli ses duyuldu ardımdan.
"Jiminie! Kapıyı aç ellerim dolu. Yemek yaparız diye malzeme aldım." demiş ve benim bankın dibinde çökmüş bedenimi görünce gülümsemesi hızla solmuş ve ellerindekileri bırakıp kafa karışıklığı ile yanıma çökmüştü.
Konuşamayacağımı anlamış olmalıydı ki sessiz kalıp ellerini saçlarıma daldırdı ve kafamı omzuna yatırdı. Hissettiğim şevkat ile minik bir gözyaşı bırakmıştım, yine de her akan damlada daha da rahatlamıştım.
Dakikalarca orada oturduk, ne o konuştu ne ben konuştum. Fakat sonsuza kadar susamayacağımın farkındalığı ile elimde duran hanedan mührü olan kağıtları uzattım ona.
Başta duraksayıp beklese bile büyük elleri avucum arasında sıktığım kağıtlara uzandı. Bir süre sessizce onlara bakmıştı, ben ise omzunda soluklanmaya devam ettim.
"26 yıl önce kasten yakılan bir evden bahsediliyor. Bu ne demek?" demiş ve kafasını çevirip bana bakmaya çalıştı.
Açıklama yapmam gerektiğinin bilincinde kafamı kaldırdım ve endişe dolu gözlerinin tam içine baktım. Neden bilmiyorum ancak bana güven veriyordu. Bu yolda tek olmadığımı ve sırtımı ona yaslayabileceğimi hissettiriyordu.
Ve evet, bunu sadece bana bakarak hissettiriyordu.
"Benim doğduğum yıl. Ailem ise yangında ölmüşler." demiş ve hafifçe yutkunmuştum. "Araştırdığımda basit bir kaza sonucu olduğu geçmişti elime. Ama şimdi elinde olan kağıtlarda kasten yakıldığı yazıyor. Kral beni kandırmış fakat neden?"
"Elbet arkasında bir şey vardır. Ancak gidip direkt sorman pek katkı sağlamaz bence. Sonuçta Kral Kim plancı bir adam ve işini şansa bırakmaz." demiş ve bir elini elime geçirmiş hafifçe sıkıyordu.
"Ve gerçekten yangından haberi varsa elbet kafasında açıklayacak bir hikaye kurmuştur." demişti.
Mantıklıydı. Dediği şeyler çokca mantıklıydı. Çünkü dediği gibi Kral Kim plancı birisiydi ve en ufak bir pürüze bile yer etmezdi hayatında. Ve gerçekten bu olayı biliyorsa öncesinde de bunun için bir savunma bulmuş olmalıydı.
Gidip sormam bir şeyi değiştirmez aksine gözünün daha çok üzerimde olmasını sağladı.
Tüm her şeyi tekrar kafamdan geçirmiş ve derin bir nefes alarak ayağa kalkmış ve onunla birleşik olan elimi kendime doğru çekiştirmiştim.
"Hadi kalk içeride konuşuruz, hem o kadar malzeme de almışsın yemek yaparız." demiştim minik bir gülümseme ile.
Her küçük şeyde yıkılmamalı ve çevremdekileri de bu yüzden endişelendirmemeliydim. Kafam her ne kadar karışık, kalbim de buruk olsada ileriye bakmam lazımdı.
Çekiştirdiğim için birleşik ellerimize bakmış ve o da hafifçe kıkırdayarak yerinden kalkmıştı. O almadan da hızla yere eğilmiş ve gelirken getirdiği malzemeleri elime almıştım. Ellerimiz hala birbirlerine tutunurken evimden içeri girmiştik.
Sonrası benim yaşadığım duyguları saklamam ve onun beni mutlu etme çabası ile geçmişti.
Yinede güzeldi, değerli hissettiriyor ve yapmaya çalıştığımız yemekten zevk aldırtıyordu bana. Yemek yapmakta gerçekten ustaydı ve o yüzden ben çoğunlukla doğrama işlerini yapmış ve bol bol onu izlemiştim.
İşine kendini verip ciddiyetle yemeği yapıyordu. Sonunda yemek bittiğinde benim sunduğum teklif ile tabaklarımızı almış ve oturma odamda yan yana kurulmuş bir yandan yemek yiyor bir yandan da sohbet ediyorduk.
"Aslında çiçeğe olan ilgim küçükken annem sayesinde başladı." diyerek yeni bir konu başlatmıştı. Yaptığı yemek hafif acı olduğu için yanakları al al olmuş ve dudakları şişmişti. Kısacası fazlasıyla şirindi.
Onu dinlerken bakışlarım dudaklarına düşsede hızlıca kendimi toparlıyordum. "Küçük bir bahçemiz vardı ve kendisine bir bölge ayarlayıp bulabildiği her çiçeği ekmişti. Ve daha yedi yaşında olmama rağmen oradaki tüm çiçeklerin anlamlarını ezberlemiştim." demişti bakışları hala tabağında dururken.
Tabaklarımız boşalana kadar bir süre böyle devam ettik. En sonunda kalkıp bulaşıkları toparlamış ve tekrar yanına oturmuştum.
Hala aynıydı, sadece uykusu geldiği için bakışları biraz daha baygınlaşmıştı. Gözlerim hala dudaklarına kayıyor ve kolay bir şekilde oradan ayrılmıyordu.
Ve artık kendimi tutamayacağımı fark edince yavaşça ona doğru eğilmiştim ancak hala aramızda mesafe vardı. "Yoonie." diyivermişrim tıpkı onun beni bankın orada görmeden önceki seslenişi gibi.
Şaşkınlıkla büyüttüğü gözleri ile aramızda ki küçük mesafen bana baskıyordu.
"Hmm." demiş ve o da tıpkı benim gibi bakışlarını dudaklarıma indirmişti. "Seni şimdi öpsem, bana kızar mısın?" demiş ve bakışlarımı dudaklarından çekerek merakla gözlerine bakmıştım.
Aynı şekilde o da bakışlarını bana çıkarmış ve anlayamadığım bir ifade ile bana bakıyordu. Biraz daha bana yaklaşmış ve dilini dudaklarında gezdirip konuşmuştu.
"Hayır, kızmazdım." demiş ve o bana doğru eğilerek dudaklarını dudaklarıma yaslamıştı. İkimizinde gözleri yavaşça kapanmış ve ben onun yanaklarını tutarken o omzuma dolamıştı kollarını.
Bir süre hiç kıpırdamadık ve öylece bekledik. Fakat bu beklemeyi sonlandırmış ve alt dudağını emmeye başlamıştım. Arada hafifçe ısırıyor ve dilimi ağzının içine yolluyordum.
Aynı şekilde o da bana karşılık vermiş ve üst dudağım ile uğraşıyordu. Nefesimiz kesilecek kadar uzun bir süre birbirimizi öpmüştük. Nefes nefese ayrıldığımızda mümkünmüş gibi daha da şişen dudaklarına bakıp hafif gülümsemiştim. Ondan geri kalır bir farkımın olmadığınında farkındaydım elbet.
Yoongi sakince yutkunmuş ve omzumda duran ellerini biraz daha sıkılaştırmıştı. Yavaşça bana dahada yaklaşarak boynuma küçük bir kedi gibi sokuluvermişti.
"Güzel hissettirdi." diye mırıldandışını duyunca minikçe kıkırdamış ve elimi saçlarına geçirmiştim.
Utanwak 🤭 Evet bugünlük bölümümüz bu kadardı. Oylarınızı ve özellikle yorumlarınızı bekliyorum.
Ayrıca bir edit yaptım sizde görmek istersiniz belki 👉🏻👈🏻
Şimdilik hoşçakalın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drugelis ‡ Yoonmin
عاطفية"Bir kelebek kadar zarifsiniz efendim, ancak tıpkı onlar gibi de kırılgansınız. Size dokunurken, hatta bakarken bile incineceksiniz diye içim gidiyor."