Uzun bir sürenin ardından sakindim. Bir şeyleri düşünmüyor ve içimde kanat çırpan huzur ile birlikte güneşi seyrediyordum.
O günün ardından talimden evime döndüğüm bir zamanda kapımın önünde minik bir ahşap kutu bulmuştum. İçinden bir kolye çıkmıştı, ve altın zincirin tam ortasında küçük bir kelebek deseni sallanıyordu.
Yanında ise biraz yıpranmış bir kağıt parçası duruyordu. İçini açıp baktığımda beni karşılayan yazı "Korkmuştum."'dan ibaretti.
Başta anlayamasamda üzerinde biraz düşününce her şey daha da netleşmişti.
O günden sonra eski düzenime hızlı bir dönüş yapmış ve boynumda takılı duran zarif kolye ile gülüşümü tekrar yaymaya başlamıştım.
Tabii bir süre sonra benim verdiğim hediyelerin ne kadar sönük kaldığını düşünmeye başlamış ve yeni bir hediye arayışına girmiştim.
Ve bu uğraşımda kısa sürmüştü, çünkü bende ona kelebekli bir bileklik almıştım. Aslında bunu yapma sebebim aramızda bir anlam taşımasıydı. Yani benim amacım kelebeği bizim için önemli bir yere getirmekti, diğer hediyemin sönük kalması biraz işin bahanesiydi.
Sonrasında biraz boşluğa düşmüş olsamda yinede iyiydim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyor ve dinleniyordum sadece. Talim alanının bir köşesinde, gelen sesler ile ne kadar dinlenilebilirse yani.
Yakında bir savaşın ardında kalan ve kimse tarafından sahiplenilmemiş topraklara gidecektik. Diğer krallıklar ile savaş çıkıp çıkmayacağını bilmesemde sakindim. Zaten yeterince dolu olan aklıma bu olayı pek sokmuyordum.
Bakışlarım önümde kılıçlarını sallayan askerlerimde gezinirken düşünüyordum. Eskiden tıpkı bende onlar gibi eğitim görürdüm. Hatta onlardan biraz fazla çektiğimi de görmezden gelemezdim.
Yaşadığımız devirde kimsesiz çocuklar pek sevilmezdi. Bir olayda haklı olsan bile ne yapar eder seni suçlu yaparlardı ve senden uzak dururlardı.
Bana her ne kadar Kral Kim sayesinde yetişkinler böyle bir şey yapamasalarda çocukları yetmeyen akılları ile bana zorbalık yaparlardı. Onlar yaptıkça da ben kendimi daha da zorlardım.
Şimdi düşününce gidip ellerini falan sıkmalıydım galiba. Çünkü onlar sayesinde bulunduğum yerdeydim, sadece bir hareketim ile her şeyi sorgulamadan yapacak binlerce askerim vardı.
Gözüm kapalı düşünceler arasında kaybolduğum kısa sürede hızlıca yerimde dikelmiş ve heyecanla gözlerimi açmıştım.
Neyi bekliyordum ki?
Ben Park Jimin'dim. Hırsım ile bilinirken neden şimdi böylece oturmuş bekliyordum?
Hızlıca yerimden doğrulmuş ve seri adımlar ile kasabaya gidiyordum. Bir yandan da elim ceketimin iç cebinde duran kutuyu kontrol ediyordu.
Gözlerim aradığım dükkanı hemen görmüş ve hızlı adımlarla kapıdan içeri girivermiştim. Yüzümde ise gözlerimin dahi kısıldığı bir gülümseme vardı.
Bir anda dükkana dalmam ile başta şaşırıp kedi gözlerini büyütmüş ve sonra bakışları önce boynumda onun hediyesi olan kolyeye, sonra da gülümsememe çıkmıştı.
Birkaç dakika hiçbir tepki vermeden durduğunda ciddi anlamda tırsmıştım. Fakat beni yine şaşırtmış ve yüzünde yıldızların bile kıskanacağı kadar güzel bir gülümseme oluşmuştu.
Sonrasında beni asıl şok eden şeyi yaptı.
Koşarak önüme geldi ve kollarını boynuma doladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drugelis ‡ Yoonmin
Romance"Bir kelebek kadar zarifsiniz efendim, ancak tıpkı onlar gibi de kırılgansınız. Size dokunurken, hatta bakarken bile incineceksiniz diye içim gidiyor."