yirmi iki

50 4 13
                                    

"biraz daha gelmeseydin özlemden delirebilirmişim."

---

Yatağımın üzerini yorganla gelişi güzel kapattıktan sonra dolabımdan okul çantamı alarak odadan çıktım.

Haftalardır bu merdivenleri isteksiz inen ayaklarım şimdi sanki özgürlüğe koşuyor gibiydi.

Kahvaltı saatini umursamadan yurt binasını terk ettim ve avludan çıkıp her zamanki buluşma yerimize doğru adımlaya başladım.

Yerde kar tanelerinin oluşturduğu kütlelerin içine adımlarımı daldırdıkça, kar taneleri inliyordu.

Kimsenin ayak basmadığı bembeyaz kaldırımda, neredeyse seke seke gidiyordum.

En çok özlediğim hislerden birisi de buydu. Beni hayata bağlayan histi.

Herkes mutlu olurdu ama hiç kimsenin gerçek bir mutluluk sebebi olmazdı.

Ellerimi montumun cebinden çıkartarak, beremi düzeltmek için başımı kaldırdığım sırada bana doğru gelen bir beden gördüm.

Fakat basit bir beden değildi; hayatımdı, hayattaki her şeyimdi.

Yürümeyi bir kenara bırakıp koşmaya başladığımda, ayaklarım kardan dolayı geriye doğru kayıyordu.

Zıplayarak kollarımı boynuna, bacaklarımı beline doladığımda kollarını belime sardı.

Ağzımdan dökülen kahkahalar onunkilere karışırken, beni yere indirip yamulduğunu tahmin ettiğim beremi düzeltti.

"Günaydın!" diye şakıyıp yanağında kocaman bir öpücük bıraktığımda, burnumu hafifçe sıktı. "Günaydın güzelim."

Güzel yüzüne bakarken gözlerimin dolduğunu hissettiğimde görmemesi için çabucak kollarımı beline doladım.

Montunun fermuarı kapalı olmadığından başımı iyice bedenine gömdüm. Kokusu burnuma buram buram dolarken, "Biraz daha gelmeseydin özlemden delirebilirmişim." diye mırıldandım.

Önce başımı dayadığım göğsü hareketlendi, ardından ağzından küçük kıkırtılar döküldü. Belime sarılı olan ellerinden biriyle saçlarımı okşayıp başıma bir öpücük bıraktı. "Tamam artık, buradayım ben. Söz bir daha sensiz hiçbir yere gitmeyeceğim."

Yatıştırıcı sesinin verdiği huzurla birlikte gözlerimi kapattım. Ardından vücudundaki kollarımı çözerek karşısına geçtim. "Söz verdin bak."

Gözlerini kapatarak gülümsedi ve başını aşağı yukarı salladı.

Kaşlarımla arkasında kalan yurdunu işaret ederek, "Sen neden erken çıktın?" diye sordum.

"Senin hiçbir şey yemeden çıkacağını tahmin etmek pek de zor olmadı."

Olduğum yerde gülümserken postallarımın ucuyla yerdeki kar birikintisine şekiller çizmeye başladım.

Bu halime kıkırdayarak kolunu omzuma attı ve kendine doğru çekti.

Bedeninin sıcaklığına iyice gömülürken kollarımdan birini beline attım. Onun diğer eli siyah pantolonun cebindeydi.

Onun gibi gözükmek isteyerek boşta kalan diğer elimi bende pantolonumun cebine attım.

"Nereye götürelim bakalım prensesin göbüşünü?" diye sorduğunda kıkırdayarak beline vurdum. "Öyle demesene ya!"

"Tamam, tamam. Bence de çok saçma bir tabirdi."

Olduğum yerde zıplayarak, "Kurt gibi açım!" dedim.

Kaldırımın kenarında sıra sıra dizilmiş dükkanların önünden ilerlerken, birkaç adım uzağımızdaki simitçiyi gördüm.

Başımı kaldırarak ona baktığımda, o da bana bakıyordu. Gözlerimizi kısarak birbirimize meydan okuduğumuzda ikimiz de koşmaya başladık.

Simitçinin kapısından ilk giren ben olduğumda dudaklarımı esir alan zafer gülüşüyle ona baktım. "Özlemiş misin bana her şartta yenilmeyi?"

Dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yanına salladı. "Çook."

Dudaklarımdaki gülüşümle cam kenarındaki ikili masalardan birine oturdum. Okul çantamı sandalyenin sırtına astığımda o da çoktan karşıma kurulmuştu.

Ellerimi masanın üzerinde birbirine kenetledim. "Anlat,"

"Neyi anlatayım?"

"Ne yaptın bensiz. Annenler, annemler ne yapıyor? Orada hayat nasıl?"

Dudaklarından bir mırıltı çıkarttıktan sonra, "Bıraktığın gibi." dedi.

"Annenin durumu nasıl? Daha iyi mi?"

"Çok çok daha iyi. Yürüyebiliyor artık." dediğinde gözlerindeki parıltıya bizzat şahit oldum.

"Bizimkiler nasıl?"

Sandalyede rahat bir pozisyona geçti. "Bahçe işleriyle falan uğraşıyorlar işte. Seni çok özlemişler."

Birkaç saniye duraksadıktan sonra kısık bir kahkaha attı. "Ali seni getirmedim diye küstü bana. Çikolatayla falan aldım bir şekilde gönlünü."

Dudaklarımın arasından kaçan kahkaha simitçiyi doldurmuştu. Daha kısık sesle gülüşümü sürdürdüm küçük kardeşimin yaptığı bu davranışa.

Poğaçalarımız küçük servis tepsileriyle önümüze bırakıldığında hiç beklemeden kocaman bir ısırık aldım. Sabah kahvaltısını hiçbir öğüne değişmezdim.

Ağzıma buram buram gelen zeytin tadıyla beraber gülümsedim. Beni o kadar iyi tanıyordu ki...

Gülüşümü yakalamış olacak ki gülümseyerek göz kırptı. Ardından patatesli olduğunda emin olduğum poğaçasından bir ısırık aldı.

Onun tepsisinde ayran varken benimkinde limonlu gazoz vardı.

Masanın üzerinden uzanarak saçlarını karıştırdığımda, tek hamleyle başımdaki bereyi çıkarttı.

bölümsonu.
10.5.21


her zaman hakliyim||textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin