Bilincim yavaşça yerine gelirken yattığım yerde hafifçe gerildim. Dün hissettiğim baş ağrısından eser kalmamıştı. Ve uyuduğum yatak çok rahattı. Bir kaç dakika daha keyfini çıkartmaya karar verip sağ tarafıma döndüğümde aniden aklıma gelen şeyle gözlerimi açtım. Ama beklediğimin aksine sarayda değil teyzemin evindeydim. İçimi korku kapladı. Ben uyurken kötü bir şey mi olmuştu? Annem ve babam iyi miydi? Bunları öğrenmenin tek yolunun kalkıp onları aramak olduğunu bildiğimden yataktan çıkıp küçük evin içerisinde gezinmeye başladım. Her odaya teker teker baktım ama onları bulamadım. En sonunda mutfaktan gelen sesleri duymamla beraber oraya gittim ama mutfakta yemek yapan teyzemden başkası yoktu.
''Günaydın Emily. Neden evin içinde bu şekilde geziyorsun üzerini değiştir lütfen.''
Teyzemin rahatlığını fark ettiğimde kaşlarım biraz çatıldı. Teyzem annem buradayken hep huysuz ve suskun olurdu oysaki.
''Günaydın. Annem ve babamı gördün mü?''
Teyzem sorduğum soruyla şaşkınca suratıma baktı. Neden bu kadar şaşırdığını anlamasam da bir kaç saniye içerisinde şaşkınlığı hızla anlayışa dönüştü.
''Seni dün buraya bıraktılar ya Emily. Onları bu kadar çabuk özleyeceğini düşünmemiştim. Umarım önümüzdeki iki ayda özlemin erken dönecek kadar artmaz.''
Kaşlarımı biraz daha çattım. Ne özleminden bahsediyordu? Şu anda sarayda olmamız gerekmiyor muydu? Düğünümün olacağını sanıyordum. Beni bırakıp nasıl gidebilirlerdi? Gelinsiz düğün mü olurdu? Öylece durup dikilmem teyzeme de garip gelmiş olmalı ki biraz önceki cümlesini yineledi.
''Hadi gidip üzerini değiştir.''
Yavaşça arkamı döndün ve odama ilerlemeye başladım. Neler olduğunu bilmiyordum ama sanırım buna sevinmem lazımdı. Evlenmekten kurtulmuş olmalıydım? Yoksa prens benim berine aşık olduğu kadınla mı evlenecekti? Başımı hızlı hızlı olumsuz anlamda salladım. Bu beni ilgilendirmezdi. Eğer benimle evlenmekten vazgeçmişse bu her zaman istediğim özgürlüğe kavuştuğum anlamına geliyordu. Mutlulukla kıyafet dolabımı açtım. Belki de bu gün gölün kenarına gidip huzurla kitap okumalıydım. Şu anda en çok özlemini duyduğum duygu huzurdu. Gözlerimi kıyafetlerin üzerinde gezdirmeye başladığımda hepsinin fazla küçük olduğunu fark etmemle dolabı kapatarak teyzeme seslemdim.
''Teyze giyecek bir şey bulamıyorum. Benim kıyafetlerim nerede?''
Umutsuzca yatağa oturup teyzemi beklerken gözlerimi odanın içinde gezdiriyordum. Sanki oda burada olmadığım yarım günlük sürede yenilenmiş ve büyümüş gibiydi. Teyzem kapının önünde belirdiğinde elinde beyaz bir elbise ve suratımda anlamlı bir gülümseme vardı.
''Bir leydi olduğunu anlamalarını istemiyorsan şenlikte kendi kıyafetlerini giymemelisin Emily.''
Şenlik mi? James'in bahsettiği o şenliğe mi denk gelmiştim? Bana bir kaç adım yaklaşarak beyaz elbiseyi omuzlarından tuttu ve tam anlamıyla görmemi sağladı.
''Bunu bana Luke amcan almıştı. Birlikte geçirdiğimiz ilk şenlikte giymiştim. Şimdi senin olsun sonuçta artık bana olmuyor. Ve bu akşam için bundan daha uygun bir kıyafet bulamazsın.''
Elindeki elbise çok güzeldi ancak bana olmazdı. İçine giyebileceğimi sanmıyordum. Bunu ona da söylemek istedim. Ama suratındaki ifadece ölmüş aşkının ona aldığı hediyeye bakarken o kadar hüzünlüydü ki bunu yapmaktan vazgeçtim. Teyzem onu izlediğimi fark ettiğinde suratına sahte bir gülümseme yerleştirip konuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/197646354-288-k394915.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ KRALİÇE
Historical Fiction4 yıl önce öylesine yazdığım bir hikaye. Yazım yanlışlarım vs var. Bunlara çok takılmam yeni dünyalar keşfetmek ve sinir krizi geçirmek istiyorum diyorsanız tam size göre bir hikaye iyi okumalar. Not: Talep olursa yb gelir Not2: yazım yanlışlarını...