BÖLÜM 22 (part 2)

551 39 0
                                    

Korkuyla yutkundum. James'in tavırlarındaki ani değişimler konuşmamı zorlaştırıyordu. Bir kaç dakika önce beni öpen renksiz dudakları ince bir çizgi halini almış, bana sevgiyle bakan gözleri sinirle dolup taşmıştı. Her an birini öldürebilecek bir caniden farkı yoktu şu anda. Onu incelemeye devam etmek istesem de sorusuna cevap vermediğim için kolumdaki elini biraz daha sıkılaştırarak konuştu.

''Cevap ver. Yoksa bana o nişanlını mı koruyorsun?''

Birbirimize fazla yakın olduğumuz ve o bağırdığı için acıyan kulaklarımı tıkamak istedim. Ama bunu yaptığımda daha da sinirleneceğini tahmin ettiğim için kendime engel oldum. Ona ne cevap verebilirdim ki? Nişanlım bir prens dersem onunla dalga geçtiğimi düşünerek daha da sinirlenirdi. Zaten sorduğu soruda saçmaydı. Kim olduğunu öğrense ne yapabilirdi ki? Onu bulup nişanı bozması için tehdit mi edecekti? Sıradan köylü bir çocuk olarak bunu yapması imkansızdı.

''Babamın yakın bir arkadaşının oğlu. Lütfen beni artık bırak dediğim gibi ben zaten nişanlıyım.''

Başını bu nişanı kabul etmediğini belirtircesine olumsuz anlamda salladı.

''Bu nişan geçerli sayılamaz. San benim nişanlımsın. Biz seninle dört sene önce bu köye ilk geldiğin gün olan şenlikte dans ederken nişanlandık.''

Gözlerimi yüzüne çıkarıp inceledim. Beklentiyle bana bakıyordu. Onu onaylamamı istiyordu. Önce onunla nişanlandığımı düşünüyordu. Gülümsedim. Şu an küçük tatlı bir oğlan çocuğundan farkı yoktu. Daha sonra düşündüklerimi fark edince hemen kendimi toparladım. Onun hakkında böyle düşünemezdim. O beni zorla öpmüştü ,bağırmıştı ve hala canımı yakıyordu.

''Ben beş yaşındayken nişanlandık.''

Kurduğum cümle onu daha da deli ederken dudaklarımı koparırcasına öpmeye başladı. Sinirini dudaklarımdan çıkarıyordu. Ve ben buna ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum. Vücudum ona karşılık vermek için yanıp tutuşurken kendimi kasarak buna engel oluyordum. Eğer ona karşılık verirsem beni bırakması daha da zorlaşırdı. Ağzıma tekrar kan tadı yayılırken yavaşça geri çekildi.

''Bu dudakları ilk öpen ben değilim öyle mi?''

Sessiz kaldım. Çünkü ilk öpücüğümü aldığını bilseydi beni kucaklayıp kiliseye koşabilirdi. Dudaklarıma bakarak düşündüğünü fark edince onu hızla göğsünden ittirdim. Aslında bu ittirişim dalgın olsa bile işe yaramazdı ama onu kendimden uzaklaştırmama izin verdi.

Hızla ayağa kalkıp ormanın çıkılına doğru yürürken aniden karşımda beliren kişiyle olduğum yerde kaldım. Gelecekteki haliyle arasında en küçük fark yoktu. Yanıma yaklaşarak gülümsedi.

''Selam Emily. Ben James'in annesiyim.''

Cevap veremedim. Kafam o kadar doluydu ki. Biraz sonra hafızamı silecek olan bu büyücüden kurtulabilir miydim acaba?

''James'in sana aşık olmasına şaşmamalı hayatımda gördüğüm en güzel kızsın. Ama ne yazık ki benim biricik oğlumu fazlasıyla üzüyorsun.''

Sinirden gülmek istedim. Burada en çok üzülen kimdi? James'in öleceğini bile bile onu reddeden bendim. Kalbimin nasıl acıdığından haberi var mıydı bu kadının?

''Şimdi ikinizin de üzülmemesi için bir büyü yapacağım. Bu büyü etkisini sende James'e bir şeyler hissetmeye başladığında kaybedecek''

''Bir şeyler hissetmek?''

Uzun tırnaklı elini yavaşça yanağıma koydu.

''Aşk sende ona aşık olduğunda büyü kaybolacak.''

ÖLÜ KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin