BÖLÜM 24

510 48 5
                                    

Sarayın geniş bahçesini gezerken özenle budanmış ağaçlara ve çiçek tarlasını andıran çok sayıdaki çiçekleri inceliyordum. Bu biraz rahatlamamı ve kafamdaki düşüncelerden kurtulmamı sağlamıştı. Dün akşam yemeğini uyuduğum için kaçırmıştım ama kahvaltıda kral ve prensten kaçamamıştım. Sadece tabağımla oynamış tek bir lokma yiyememiştim. Ruh halim çok kötüydü. Ama asıl kötü olan bu berbat ruh halimi sürekli ve zoraki gülümseyerek saklamak zorunda olmamdı. Şimdiyse bulduğum en ufak boşlukta kendimi bahçeye atmış rahatlamaya çalışıyordum. Evlendiğimiz gün kralda yetkiyi prense devredeceği için saray kargaşa içindeydi. Tabi bende bu kargaşanın bir parçasıydım. Sürekli dans dersi alıp kraliçe olduğumda yapacağım konuşmaya çalışıyordum. Aynı zamanda da benimle tanışmak için sürekli parti davetiyesi atan yüksek sosyete soylulara cevap yazmakla uğraşıyordum. Bu süreçte beni ayakta tutan tek şey ise düğünün kraliyet meseleleri yüzünden bir hafta ileriye alınmasıydı. Bir hafta daha bekar kalabileceğim için mutluydum.
Prens ile aramız normaldi. Hatta sabah kahvaltıda bir süre sohbet etmiştik. Aramızda bir düşmanlık olmasa da mesafeliydik ve bu benim işime geliyordu. Kızıl cadı prensten uzak durmamı söylemişti. Ve bende duracaktım. Hançerlenip ölmeye hiç niyetim yoktu.

Düşüncelerimden ayrılıp tekrar bahçeye baktığımda gülümsedim. Kocamandı. Şimdi gece burada olsa çılgınca koşardı. Onu çok özlemiştim. Öleli nerdeyse yarım sene olacaktı ve öldüğü gün hiç aklımdan çıkmıyordu. Ahırdan bir at kaçmıştı ve çılgınca koşuyordu. Ondan kaçınmak için bende koşmaya başlamıştım ama aniden takılan ayağımla yere düştüm. Korkuyla hal üzerime koşan ata baktığımı hatırlıyorum. Sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Gece beni kurtarmak için atın boynuna atlayıp ısırırken at onu atmaya çalışmış başaramayıncaysa kanlar içinde onun olduğu tarafa düşmüştü. Koca atın altında kalan Gece ise beni kurtarmak uğruna ezilerek ölmüştü. Gözümden bir kaç damla yaş aktı. Neden etrafımdaki herkes ölüyordu? Sırtımda hissettiğim bakışlarla hızla gözlerimi silerek arkamı döndüm. Bana doğru çatık kaşlarla adımlayan prensi gördüğümde hafifçe gülümsedim. Bunu sadece kibarlık olsun diye yapmıştım. Prensin suratında tek bir mimik oynamayıp bana yaklaşmaya devam ederken Karen'in de endişeli bakışlarını görebiliyordum ama umursamadım.

''Prensim varlığınızla beni onurlandırdınız.''

Reverans yaparak biraz daha gülümsedim. Şimdi beni gören biri bir kaç saniye önce ağladığıma asla inanmazdı.

''Neden ağlıyorsun? Dün anlaştığımızı sanıyordum.''

Bir anda benimle ilgilenmesine şaşırsam da yüzümü sabit tutmaya çalıştım.

''Sizinle ve evliliğimizle ilgili değil. Sadece duygulandım.''

Bir süre suratıma kuşku içinde baktı. İnanmadığı belliydi ama doğruyu söylediğim için ne düşündüğünü umursamadım.

''Bahçeyi beğendiniz mi?''

Gözlerimi etrafta gezdirip gülümsedim. Bahçe gerçekten bu devasa saraya yakışır nitelikteydi.

''Büyüleyici. Kendimi başka bir dünyada gibi hissettiriyor.''

Dediklerim onu da hafifçe gülümsetti.
''Beğenmene sevindim. Eğer beğenmediğin bir şey olursa değiştirmekte özgürsün. Artık burası senin evin.''

İçtenlikle konuşmasıyla kalbimdeki ağırlık azda olsa kayboldu. Belki başkasına aşıktı ama beni mutlu ve rahat ettirmek içinde elinden geleni yapıyordu.

''Teşekkürler majesteleri dediklerinizi dikkate alacağım.''

Konuşmamdan sonra bir kaç saniye yüzüme baktı. Sanki bir şey söylemek istiyor ama kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Beklentiyle yüzüne baktım ama prens konuşmadı. Veda edip saraya döndü. Neden geldiğini anlamadığım için arkasından boş boş baksam da biraz mutlu olmuştum. Belki iyi bir evliliğimiz olmazdı ama iyi bir arkadaşlığımız olabilirdi. Tekrar önümü döndüğümde biraz ileride ağacın arkasında parlayan şeyle kaşlarımı çattım. Merakla oraya bir kaç adım attığımda gördüğüm görüntüyle kanım dondu. Kızıl cadı ağacın arkasında yüzündeki korkunç gülümsemeyle beni uyarırcasına hançeri gösteriyordu. Sanırım prense arkadaş olmak için bile yaklaşmamalıydım.

ÖLÜ KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin