KURALLAR

178 19 3
                                    

İyi okumalar, yorum ve oylarınızı unutmayın lütfen. <3

Rüya mı görüyordum? Ses gerçekten Marcus'tan mı geliyordu? Dudakları bile kıpırdamazken gülümsediğini nasıl hissedebiliyordum ki? Odam bir anda buz gibi olmuştu ve verdiğim her nefes resmen buza dönüşüyordu. Titreyerek ona doğru yürüdüm ve elime aldım. Gözleri gözlerimdeydi ve hala gülümsediğini hissediyordum. Aslına bakılırsa çok mutlu görünüyordu.

Yeni bir kâğıt sesiyle bir kez daha irkildim. Yine masamda duruyordu ve okumam için bekliyor gibiydi.

KURAL 1: Ona karşı kibar ol yoksa cezalandırılırsın.

KURAL 2: Karnını her zaman doyur, sen onun sahibisin.

KURAL 3: Ona zarar vermeye çalışırsan en sevdiklerin zarar görür.

KURAL 4: Onu çöpe atarsan veya satmaya çalışırsan yine sevdiklerin zarar görür.

KURAL 5: Saat 22.00'da uyku saati geliyor, itirazlarına kulak asma.

KURAL 6: Ne kadar sinirlenirse sinirlensin onunla asla tartışma.

KURAL 7: İyi geceler öpücüğü vermeyi unutma.

O artık senin bebeğin. Sonsuza dek...

Olduğum yere çöktüm ve kağıdı yere bıraktım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Bu gerçek miydi? Bana bakan bebek gerçek miydi? "Sen gerçek misin bebek?"

'Ben bebek değilim.'

Sesi sadece ben mi duyuyordum? Gerçek miydi yoksa evdekiler bana şaka mı yapıyorlardı? Yeni ev şakaları biz de meşhurdu ama bu biraz fazlaydı. Üstelik çoktan gelip kahkahalara boğulmaya başlamaları gerekiyordu. 

'Karnım acıktı sahip.' Sesi gerçekten olgun bir adamın sesine benziyordu. 

"Buna katlanamam." Hızla ayağı kalktım ve odamdan dışarı fırladım. Yanıma bebeği de almıştım, onu bodruma kilitleyecektim ve buna hiçbir şey engel olamazdı. Madem atamıyordum, satamıyordum o halde burada kalacaktı.

Bodruma indim ve onu kutuların üzerine koydum. Birden etrafta bir bebek ağlaması duyulmaya başladı.

'Beni burada mı tutacaksın?'

"Sen gerçek değilsin, sadece kafayı yiyorum." Hızla merdivenlerden yukarı koştum ve kapıyı kilitledim. 

Günün ilerleyen saatlerinde hiç ses duymamıştım. Salonda Savaş ile televizyon izliyorduk ve siparişlerinin geldiğini söyleyen annem ve babam henüz çıkmışlardı. Saat 20.00'dı ve hava çoktan kararmıştı. 

"Kışı hiç sevmiyorum," dedi Savaş pencereden dışarıya bakarken. "Baksana abla, kar yağıyor. Dışarı çıkabilir miyiz?"

"Hava buz gibi Savaş, sıcacık evimizde oturmak varken bunu neden yapalım?"

Alt dudağını sarkıttı ve ellerini önünde birleştirip bana en hüzünlü bakışını attı. Onu bu şekilde üzmek istemediğim için montunu giyindirdim ve kısa bir süreliğine çıkarttım. Dilini dışarı çıkartıp düşen karları yakalamaya çalışıyordu ve ben de onu videoya alıyordum. Bu zamanları o kadar hızlı geçiyordu ki her anını fotoğraflamak istiyordum.

"Hadi, içeri giriyoruz."

İtiraz etmedi ve elimden tutup merdivenlerden çıktı. "Neden bahçemiz bu kadar büyük abla?"

"Bilmem, demek ki önceki sahipleri çok zenginmiş ve yürüyüşü seviyorlarmış."

Montunu çıkarttım ve kuruması için askıya astım. Kızaran burnunu bir süre ovaladım ve koltuğa oturttum. "Biliyorsun, aslında uyku saatin geldi ama oturmana izin veriyorum. Annemlere sakın söyleme."

"Asla!" diye bağırdı gülerek. Çizgi filmini izlemeye yeniden dalmıştı. Ben de telefonumla oynuyordum, sanırım birkaç saat geçmişti. 

Savaş bir anda irkildi ve bana baktı. "Duydun mu abla?" dedi alt dudağını titreterek. 

"Neyi?" dedim telefondan kafamı kaldırıp. 

"Bir adam konuşuyor." Ağlamaya başlamıştı. "Uyku saatinin geldiğini ve hala beslenmediğini söylüyor."

Sese iyice kulak verdim. Bu kez iyice kalınlaşmış ve hiddetlenmişti. "Kurallara uymuyorsun!"

Savaş deli gibi ağlamaya başlamıştı. Hızla kalktım ve bodruma inip bebeği bıraktığım yere yöneldim ama orada yoktu. Ses her yerden geliyordu ama onu göremiyordum. 

"Neredesin?" dedim bağırarak.

'Kurallara uymadın Eftelya, ceza vakti geldi.'

Savaş'ın bağırışlarını duymaya başladığımda deli gibi koşarak yukarı çıktım ve tam çıkacakken kapı suratıma kapandı. "Savaş, buraya gel. Kapıyı aç!" Kapıyı yumrukluyordum ve annemlerin gelmesi için dua ediyordum ama sabaha kadar dönemeyeceklerini söylemişlerdi.

"Kapıyı aç Savaş!"

"Boyum yetmiyor abla, burada adım sesleri var." Daha çok ağlamaya başlamıştı. Sanırım Marcus'u ikna etmek zorundaydım.

"Özür dilerim Marcus, beni dinle. Seninle yeni tanıştık ve ne yapacağımı bilemedim. Beni biraz korkuttun, kapıyı aç ve karnını doyurayım."

'Beni çok üzdün.' Ses biraz yumuşamıştı ama hala kızgındı. 

"Özür dilerim Marcus, lütfen kapıyı açta seninle ilgileneyim."

"Kiminle konuşuyorsun abla?"

Sanırım Savaş artık sesleri duymuyordu, bu iyiydi. Marcus'un siniri geçmiş gibi görünüyordu. Kapı aralandı ve hızla dışarı çıkıp Savaş'ı kucağıma aldım. Ağlamasının sakinleşmesi için bir süre yanında bekledim ve koltukta uyuyakaldığında kalkıp Marcus'un karnını doyurmak için mutfağa gittim.

Ben gerçekten ne yapacaktım? Bu bebekle nasıl başa çıkacaktım? Üstelik sesi sürekli değişiyordu, kaç yaşındaydı? Bir hayalet miydi? Lanet miydi? 

Aptallaşmış bir şekilde süte biraz mısır gevreği döküp masaya, Marcus'un oturduğu sandalyenin üzerine bıraktım. Bebek gerçek bir bebek gibi kıpırdamadan öylece duruyordu. Ses bile çıkmıyordu. Onu yalnız bırakmam gerektiğini düşünüp mutfaktan çıktım. Savaş'ı annemlerin yatağına taşıdım, bu gece birlikte uyuyacaktık.

Geri döndüğümde tabağın bomboş olduğu gördüm ve bebeği kucağıma aldım. Kendi yatağıma götürdüm ve yatırdım. Üzerini örttüm ve arkamı döndüm. Çıkacağım sırada sesi yeniden duyuldu.

'İyi geceler öpücüğü verir misin?'

Bu kez itiraz etmedim, yeniden ona yöneldim ve yüzüne doğru eğildim. Gözleri kapanmıştı ama hala oyuncak bebek gibi görünüyordu. Giyindiği takım elbisesi bodrumdan biraz toz kapmıştı ama düzgündü. Porselen suratı bembeyazdı ve küçük bir burnuyla ağzı vardı. Saçları simsiyah ve özenle taranmıştı.

Alnına küçük bir öpücük kondurdum ve hızla odadan çıktım. Başım gerçekten dertteydi. Bunu hissediyordum.

HAYALET BEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin