CEZA

168 17 2
                                    

Merhaba hayalet sever okuyucularım, tüylerinizin diken diken olmasına az kaldı. Besmele çekip başlayabilirsiniz. :D

Gözlerimi açtığımda bunun kendiliğinden değil kapı sesinden kaynaklı olduğunu anladım. Sabah olmuştu ve sanırım annemle babam gelmişti. Savaş'ı uyandırmadan aşağı indim ve kapıyı açtım. Karşımda polisler vardı. "Neler oluyor?"

"Eftelya Güneş mi?"

"Evet?"

"Anneniz ve babanız bu sabah bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler, üzgünüz."

Ne dediğini anlayamamıştım, ya da anlamak istememiştim. Olduğum yere, dizlerimin üzerine çöktüm ve ağrımaya başlayan kalbimi tuttum. Nefes alamıyordum, bu bir kabus olmalıydı. Evet, kesinlikle bir kabus olmalıydı.

Aşağı inen Savaş her şeyi duymuştu. Ağlamaya başladı ve bana sarıldı. "Annem gelmeyecek mi abla?"

"Hanım efendi iyi misiniz?" Polis beni kollarımdan tuttu ve içeri götürdü. Koltuğa oturttu ve bir bardak su getirdi. "Lütfen biraz sakinleşin, biliyorum durum zor ama..."

"Nasıl oldu? Trafik kazası nasıl oldu?"

"Aslına bakılırsa direksiyon hakimiyetini kaybetmiş olmalı çünkü hiçbir sebep yokken duvara sürmüş. Kamera kayıtlarını inceledik, yol bomboş ama babanız bir şekilde direksiyonu kırıp hızla duvara giriyor."

Ağlayamıyordum, şok içindeydim. Ne yapacağımı, nasıl hissedeceğimi bile bilmiyordum. "Şimdi ne olacak?"

"Cenazeden sonra sosyal hizmetlerle görüşeceğim, aslına bakılırsa sizin için bir şeyler yapmak isterdim ama araştırma sonucumuzda bugün reşit olduğunuzu görüyorum. Küçük kardeşiniz bir koruyucu aileye verilene kadar yurtta kalacak. Yaşı küçük olduğu için kolayca bir aile bulunacaktır."

"Bugün benim doğum günüm," diye fısıldadım. "Ve bugün ailem öldü."

"Beni götürmesinler abla." Savaş yeniden ağlamaya ve bana sarılmaya başladı. Ailemin neden öldüğünü biliyordum, Marcus intikam almıştı. Kuralları çiğnediğim için yapmıştı bunu. Savaş artık burada güvende değildi, gitmek zorundaydı. 

"Endişelenme," dedim ona sarılarak. "Her şey yoluna girecek. Bir iş bulduğumda seni yanıma alacağım."

Artık okuyamazdım, para lazımdı. Hiç akrabamız yoktu ve polisler de bunu bildiği için teklif bile sunmamışlardı. 

İlerleyen bir hafta Eftelya için çok tuhaftı. Annesi ve babasının cenazesine katılmıştı. Kardeşinin eşyalarını toplayıp yurda gitmesine tanık olmuştu. Koskocaman evde tek başına kalmıştı. Ailesinin bir senelik kirayı peşin ödediklerini öğrenmişti ve burada kalmak zorundaydı. Gidecek hiçbir yeri yoktu. Hayaletle yaşaması gerekiyordu.

Marcus'a kahvaltı hazırladı. Eğer suyuna gitmezse bu kez kardeşine zarar vermesinden korkuyordu. Onu uyandırdı ve yemeğinin karşısına oturttu. Bugün Marcus'ta çok sessizdi, hiç konuşmamıştı. 

Eftelya hiçbir şey yemeden üzerini değiştirdi ve bahçeye çıktı. Rose ve Jack'in mezarlarının başına gitti. Koparttığı iki dal çiçeği topraklarına koydu ve bir süre soğuğa hiç aldırış etmeden bekledi. Biraz sonra gözüne bir şey ilişmişti, çimenlerin arasındaydı. Uzun çalıları araladı ve mermeri olmayan bir mezar daha gördü. yalnızca küçük bir tahta vardı ve üzerinde Marcus Roswell yazıyordu. Eftelya şok içinde uzun mezara bakakaldı. Marcus onların oğullarıydı ve sandığı gibi bir çocuk değildi. Kocaman bir adamdı. İlk geldiği gece dışarıda gördüğü kadın da Rose olmalıydı. Aile ne olmuştu da buraya hapsolmuştu? 

Eftelya içeri girdi ve odasına çıkıp külüstür kasalı bilgisayarını açtı. Yaklaşık yarım saat sonra tam olarak açıldığında internete girmesi de on dakika sürmüştü. Rose ve Jack Roswell yazdı arama motoruna ve çıkan sonuçlar resmen kanını dondurdu.

13.01.1990

Eski tapınak ve şimdi ki adıyla Roswell malikanesinde yaşanan dehşet!

Güneyde yer alan arsası oldukça büyük bu malikanede, tapınak zamanlarında gelen günahkarları, günah çıkarıyoruz diyerek işkencelere maruz bırakan Mr. ve Mrs. Roswell akli dengelerinin yerinde olmadığına dair rapor almışlardı! Malikanenin bahçesinde kendilerini bir ağaca asarak intihar eden çiftin cesetleri haftalar sonra bulundu. Son istekleri bahçelerine gömülmekti.

"Tuhaf, oğulları hakkında herhangi bir bilgi yok." Arama motoruna bu kez Marcus Roswell yazdı ve arattı. Hiçbir şey yazmıyordu, öldüğüne dair bir bilgi yoksa bahçedeki mezar da neyin nesiydi? Öğrenmenin tek bir yolu vardı.

Eftelya bodruma indi ve kazma kürek alıp tekrar yukarı çıktı. Sıkıca giyinip eline eldivenlerini taktı. Mezarı kazacaktı. 

Bu o kadar uzun sürmüştü ki iki kere eve girip yemek yemişti, Marcus'a yemek vermişti ve sıkılmaması için televizyonu açıp karşısına oturtmuştu. Hava karardığında ancak tahta tabuta ulaşmıştı. Bir süre oturdu ve soluklandı. Cesaretini toplamaya ihtiyacı vardı, karşısında bir iskelette bulabilirdi. Yine de nedense içinde farklı bir his vardı. Tahta tabuta eğildi, kapağını biraz zorlansa da açtı ve öteye attı. Elindeki feneri açtı ve tabuta baktı, boştu...

Eftelya şok içinde tabuta girdi ve içindeki toprağı dışarı attı, hiçbir şey yoktu. 

"Biliyordum, ölmedin. Hala bu evdesin, seni bulacağım. Annemi ve babamı öldürdün, intikamımı alacağım. Bu evde bana ihtiyacın var, sana bakacak birine ihtiyacın var." Mezarı yeniden kapattı ve eve girdi. Toz toprak olmuştu, üzerini değiştirmeliydi. 

Sonra çok işi vardı, yüzlerce odası olan bu tapınağı baştan uca aramalıydı. Marcus'un evini bulmalıydı.



HAYALET BEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin