YENİ ARKADAŞ

162 15 1
                                    

Romanım hakkındaki fikirlerinizi ve senaryo önerilerinizi yoruma yazar mısınız? Beğendiğim olursa ona göre eklemeyi düşünüyorum. İyi okumalar. <3 <3 

Annem ve babamın ölümünden sonra bana her ay verilecek olan iki üç kuruşla alışveriş yapmak için montumu giyindim, beremi taktım ve donduran soğuğa çıktım. Bisikletime bindim ve sırt çantamı önündeki sepete koyup yola koyuldum. Biraz kasabadan uzaktık ama sorun değildi. Buradan uzaklaşmak bana iyi gelecekti. İnsanları görmek, onlarla sohbet etmek özlediğim eylemlerdi.

Kasabanın tek marketine girdim ve bir araba alıp en ucuz ve doyurucu ürünleri seçmeye çalıştım. Mısır gevreği, süt, makarna, ayçiçek yağı yerine margarin, bir de reglim yaklaştığı için canım çok çikolata çekiyordu ve gofret aldım. Aslında daha çok eksiğim vardı ama bunlar beni bir süre idare ederdi. Son olarak ekmek aldım ve alamayacağım ürünleri sırf eğlence olsun diye gezmeye başladım.

Kahvaltılık hiçbir şey yoktu ama makarnayı sabah yaparsam tüm öğün onu yiyebilirdim. Annemler çok meşgul oldukları için alışverişi ertelemişlerdi ve şimdi de iş bana düşmüştü. Belki telefonumu satıp biraz daha ucuzunu alabilirdim ama bu düşündükten hemen sonra saçma gelmişti. Telefonum zaten yeterince ucuzdu, daha ucuzu ancak 3310 olabilirdi.

"Bunları düşünmeyi kes," dedim kendi kendime. 

"Demek düşüncelerimi okuyabiliyorsun," dedi arka raftan biri. 

"Anlamadım." Ona doğru döndüm ve genç bir erkek olduğunu fark ettim. 

"Bunları düşünmeyi kes demedin mi? Düşüncelerimi okuduğunu sandım."

Gülümsedim. "Hayır, sadece sesli düşünüyorum. Özür dilerim."

"Sorun değil." Raftan istediği ürünü aldı ve aceleyle yürümeye başladığım için yanıma geldi. "Bu kasaba çok küçüktür, seni daha önce görmediğime eminim."

"Size biraz uzağım, bisikletle yarım saat sürüyor."

"Bu soğukta zor olmalı, nerede oturuyorsun?"

Neden bu kadar merak ettiğini anlamasam da sohbet etmek bana çok iyi gelmişti. "Roswell Makikanesinde," dedim tepkisini ölçmek için bakarken.

Suratı aniden düştü ve bana şok içinde bakakaldı. "Neden orada oturuyorsunuz ki? Çok eski ve kocaman bir yer."

Alayla güldüm. "Çünkü param yok ve orası sudan ucuz."

"Ne yeni tek başına mı kalıyorsun?" Çocuğun suratı resmen kireç gibi olmuştu.

"Artık kasaya gitmeliyim. Görüşürüz," dedim ve aceleyle aldıklarımı masaya boşalttım. Çocuk benimle konuşmak için fırsat kolluyordu ama ilgilenmiyordum. Çok fazla soru sormuştu ve bu beni korkutmuştu. 

Marketten çıktığımda poşetime bir şeyin düştüğünü hissettim ve arkamı döndüm. O çocuk poşetime bir çikolata koymuştu. "Bu benden sana, aldığın gofreti gördüm, tadı berbattır o yüzden bu kadar ucuz."

"Teşekkürler," dedim ve bisikletime bindim.

"Lütfen bekle, seninle tanışamadık. Benim adım Cedric, memnun oldum."

"Demek yabancısın, ben de Eftelya. Memnun oldum Cedric ama gitmek zorundayım."

"Neden benimle konuşmak istemiyorsun, tek kaldığını sanıyordum. Birine mi bakıyorsun?"

"Sayılır," dedim gözlerime bayarak.

Artık beni durdurmak için resmen bisikletimin önünü kapatmıştı. "O malikane hakkında bildiklerim var, sana anlatmak ve yardımcı olmak istiyorum." 

Pes ederek omuzlarımı düşürdüm. "Tamam ama eve gitmeliyim, arkama atla da seni de götüreyim."

"Gerek yok, bisikletimle gelmiştim." Hemen arkamdaki koyu yeşil bisikletin sepetine poşetini koydu ve bindi. "Gidelim."

Yolda giderken bana aldığı çikolatayı yedim ve biraz iyi geldi. Malikaneye vardığımızda Cedric epey ürkmüş gibi görünüyordu. İçeri girdiğindeyse o kadar korkunç olmadığını düşünmüştü, sanırım örümcek ağları ve yarasalar bekliyordu.

"Tüm odalar bu kadar temiz değil," dedim sırıtarak. "Bekle, mutfakta biraz işim var." Gittim ve buzdolabındaki son yumurtayı omlet yapıp Marcus'a verdim. Bir dilim de ekmek koymuştum. 

Geri döndüğümde Cedric öylece oturuyor ve beni bekliyordu. "Bu malikaneye birilerinin taşındığını söylemişlerdi ama aile olduğunuzu sanıyordum."

"Ailemle taşınmıştık ama onları iki hafta önce bir trafik kazasında kaybettim, kardeşimi yurda verdiler ve reşit olduğum için ben burada kaldım. İş arıyorum."

"Çok üzgünüm," dedi kaşlarını çatarak.

"Başınız sağ olsun demen lazım ama yabancı olduğun için anlayışla karşılıyorum."

"Burada eskiden bildiğin gibi Roswell ailesi kalıyordu ve bir tapınaktı. Aile o kadar sadistti ki günah çıkarmaya gelen insanlara çeşitli işkenceler ediyorlardı. En üst katlarda bir yerde işkence odalarının bile olduğunu duydum. Eminim gezmeye fırsatın olmamıştır ama bu evde bir sürü gizemli oda var."

"Peki ya oğulları Marcus nerede? Bahçede mezarı var ama tamamen boş."

"Mezarını mı açtın?" dedi şaşkınlıkla.

"Bak, burada tuhaf şeyler oluyor. Sana güvenebilir miyim?"

"Elbette."

Ona her şeyi anlattım, belki bir yardımı dokunabilirdi. O da bebeği görmek istediğini söyledi ve bunun iyi olmayacağını düşündüğümden reddettim. Ona zarar verebilirdi, bebek oldukça kıskançtı.

Onun yerine en üst kata, işkence odasına çıktık. Bu kata hiç çıkmamıştım, epey eski ve tozluydu. Odada kurumuş kanlar, çeşitli işkence aletleri, camlara çakılmış tahtalar, duvarlardaki tırnak izleri ve manevi çığlık sesleri sürüyle vardı. 

"Bu evde olduğuna eminim, bebek sadece bir aracı. Üstelik annesinin ve babasının hayaletlerini görüp duruyorum. Geceleri kendilerini astıkları ağaca gidip tekrar tekrar intihar ediyorlar. Her gece yeniden ölüyorlar."

"Bir fikrim var," dedi Cedric. "Medyum birini tanıyorum. Onunla tanışmalısın."

"Yardımcı olabilir mi?"

"Sanırım olabilir. Onu arayacağım."


Yorum ve oylarınızı unutmayın lütfen. :)


HAYALET BEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin