minho
505
minho
evde misinminho
evet
ne oldu505
hazırlan
sahile gidelimminho
tamam
5 dakikaya çıkarım505
tamamYarınlar yokmuşçasına yayıldığım yataktan kalkıp dolaptan pantolon ve sweatimi çıkarıp üstüme geçirdim. Telefon, kulaklık ve cüzdanımı da alıp mutfağa ilerledim.
Masada oturmuş yemek yiyen annemle babama gülümseyip bir bardak su doldurdum.
'Hayırdır, nereye beyefendi?'
'Jisung ile sahile gideceğiz, ayçiçeğim.'
'Çok geç kalma, bir şey konuşacağız seninle.'
'Tamam, çıkıyorum ben.'
'Var mı paran?'
'Var, var.'
'Dikkat et.'
Kapıyı açtığımda karşıda dikilmiş, buraya gözlerini diken çocuk ile gülümsedim. Asansörün tuşuna bastığımda zaten bu kattaydı.
Kapıdan çıkarken arkamda patlayan kamera flaşı ile arkama döndüm.
'Yine mi ya?'
'Estetik duruyor.'
Birkaç dakika yürüdükten sonra dalga sesleri kulağıma dolmaya başlamıştı. Her zaman ki noktada yere oturduk. Telefonundan kısık ses ile şarkı açtığında gülümsedim.
'Cross my heart, hope to die
To my lover, I'd never lie
He said "be true," I swear I'll try
In the end, it's him and I
He's out his head, I'm out my mind
We got that love, the crazy kind
I am his, and he is mine
In the end, it's him and I, him and I''Şarkı dinlemeye mi geldik?'
'Hayır... Sana demiştim ya, Fransa'ya yerleşeceğim diye. O iptal, yani gitmeyeceğim.'
İçimde sevinç kendini belli ederken gülümsedim. Ama aniden vazgeçmesi de düşündürmüyor değildi.
'İyi de neden?'
'Çünkü o zaman burada arkadaşlık dışında beni tutan kimse yoktu.'
Gözlerime bakarak söylediği cümle afallamamı sağlarken gözlerimi kaçırdım.
'Şimdi var ve onu bırakmak istemiyorum. Ya da beni bırakmasını.'
'Eğer gitmek istersen, o zaman çok yalnız kalırım. Eğer gideceksen bebeğim, beni yavaşça hayal kırıklığına uğrat.'
'Gitmeyeceğim. Yıldızlar adına söz veriyorum.'
'Gittiğin gün yıldızlar sönsün.'
'Sönsün.'
***
'Hoşgeldin oğlum.'
'Hoş ayçiçeğim.'
'Gel, otur.'
'Oturayım.'
Karşısındaki koltuğa oturduğumda gözleri bile sinsilikle gülümsüyordu. Kafamı 'ne oldu' dercesine sağa sola salladım.
'Jisung ile bir anda samimileştiniz, hayırdır?'
Bakışlarımı anlık telaşla kaçırdığım için kendimi yakalanmış hissettim.
'Aramızdaki sorunları hallettik, o yüzden.'
'Minho, sana bir şey soracağım.'
'Tabii, sor baba.'
'Evin giriş kapısının köşesinde, koridoru gören bir kamera var. Unuttun mu?'
İlk başta konuyla alakasını düşünürken onların nöbette olduğu ve Jisung'un bir nevi evi bastığı gece geldi aklıma.
'Baba...'
'Minho, sana kızmayacağım. Bu gayet doğal bir şey. Fakat... Bize söylemen gerekmez miydi sence de?'
'Bilmiyoru..'
'Dalga geçiyorum. İlk ilişkini bize anlatmak zorunda değilsin.'
Yerimden kalkıp ikisinin ortasına geçtim. Homofobik olmadıklarını biliyordum ancak insan yine de çekiniyordu.
"İyi ki varsınız, teşekkür ederim.'
'E hadi, çağır da bir çay içelim. Yalnız evde zaten.'
İlk başta kararsız kalsam da telefonu karşı koltuktan alıp mesaj attım. O da ilk şaşırdı, sonra da kabul etti. Birkaç dakika sonra da gelmiş gece boyunca oturmuştu.
***
ilk basta ailesini homofobik yapip kaosun anasini aglatmak vardi aklimda ama birkac bolum sonra final olacagi geldi aklima

ŞİMDİ OKUDUĞUN
let me down slowly
Fanfictionif you wanna go then i'll be so lonely if you're leaving, baby, let me down slowly 민성 minsung