1. Bölüm : Hyunjin'in Gözleri

8K 830 508
                                    

İsmi : Lee Know
Yaşı : Belirsiz
Hastalığı : Belirsiz
Durum : Doktoruna saldırma girişimi, nedeni bilinmiyor

Az sonra kafama patlatmamak için kendimi zor tutuyordum resmen. Hastam hakkında bildiğim tek şeyin bunlar olması çok sinir bozucuydu. Burun kemerimi sıkarken içeriye asistanım girdi.

"Seansınıza beş dakika kaldı efendim."

"Haber verdiğin için teşekkürler." Dedikten sonra önlüğümü giymek için ayağa kalktım. Askıdaki önlüğümü giydikten sonra dosyamı da alarak odamdan çıktım.

Kapısının önüne geldiğimde isim yerine baktım. Yine Lee Know yazıyordu. Her yerde aynı şey yazıyordu. Gerçek ismini neden saklıyordu ki?

Kapıyı yavaşça araladım ve içeriye bir göz attım. İçeride elleri yatağına kelepçelenmiş kafası öne yatık biri oturuyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken bir anda kafasını kaldırdı. Aman tanrım! Bu kişi gerçekten insan mıydı?

"Çok yakışıklıyım değil mi?" Dedi kafasını yana yatırıp. O sırada bir kaç dakikadır onu izlediğimi fark edip küçük bir öksürük krizine girdim.

"Mevsim geçişleri..." Diye mırıldandım sonra. Arkamı dönüp derin nefesler alıp geri verdikten sonra hastama geri döndüm. Kocaman gülümsememi de yüzüme yerleştirerek "Selam, ben doktor Han. Bundan sonraki doktorun benim ve umarım sonuncu olurum." Dedim.

Yan bir şekilde sırıtarak "Hayal dünyana hoşgeldin o zaman." Dedi.

Etrafa küçük bir göz gezdirdim. Yatağının hemen yanında bir kapı bulunuyordu büyük ihtimal ile banyo ve tuvalet oradaydı. Klasik hasta odasıydı ama tek farkı Lee Know'un üstünde beyaz kıyafetler yerine siyah kıyafetler olmasıydı.

"Hayal dünyam çok zevksizmiş o zaman." Dedim bir anda. Ama kesinlikle onu hedef alarak söylememiştim bunu. Söylediğim şeyi düzeltme gereği duyarak "Ya-yani odanın dekoru çok beyaz. İnsan delirmemişse bile burada delirir."dedim. İyi toparladın Jisung.

"Haklısın." Dedi ama yüzünde bir ifade bile yoktu. Büyük ihtimalle hemen bitmesini bekliyordu.

Yatağına yaklaştım. Tam yatağa oturacak iken "Yaklaşma!" Diye bağırdı. Hemen bir kaç adım gerilediğimde derin bir nefes verdi.

"Temastan mı korkuyorsun?" Dedim sakince. Yatağın yanında bulunan koltuğu biraz uzaklaştırarak oraya oturdum.

"Hayır." Dedi kesin bir şekilde.

Kaşlarımı kaldırarak "Kanıtla o zaman." Dedim.

Sinirle kolunu bana doğru uzattığında hemen kalkıp bileğini tuttum. Kelepçenin kızarttığı yerleri okşamaya başladım. Sinirli gözleri bileğine dönerken yavaşça ellerimizi birleştirmeye çalıştım. Tabi sadece çalıştım. Hemen elini geri çekti. "Bu kadar yeterli."

"Kelepçeleri çıkartmamı ister misin?"

Umutla gözlerime baktı ilk önce. Sonra o umudu yok etti. "Senin buna yetkin olduğunu zannetmiyorum."

Omuzlarımı silktim. "Yok zaten. Fakat konuşarak yapamayacağın şey yoktur."

Tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Sana güvenip konuşacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Zaten sana güvenemeyeceğimi ilk saniyede anladım. Yani boşuna kürek çekme."

"Birine güvenip güvenemeyeceğini nasıl anlarsın?" Diye sordum pat diye.

Sorgulayıcı bakışlar attı bana. Sonra boş duvara döndürdü gözlerini. "Hareketlerinden." Dedi basitce.

Yakaladığım küçük nokta ile kocaman gülümsedim. "Ben birine güvenip güvenemeyeceğimi gözlerinden anlarım." Diyerek sohbeti devam ettirdim. "Bilirsin gözler insanın aynasıdır."

"Öyle mi?" Dedi ve kafasını bana çevirdi. "Bak o zaman ben nasıl biriyim?"

Gözlerine odaklandığımde sertçe yutkundum. Hyunjin'in gözleri. Hemen gözlerimi çekerken "B-ben gitsem iyi olur. Seans bitimi." Dedim.

Histerik bir kahkaha attı. "Ne gördün de bu kadar panikledin?"

"Ç-çaresizlik. Çok büyük çaresizlik içindesin. Ayrıca özgür olmak istiyorsun ve bir şey daha var..." Dedim ve sustum. Dudaklarımı birbirine bastırırken ona bakmaktan çekiniyordum. "Kırgınsın. Neye kırgınsın bilmiyorum ama çok fazla kırgınsın. Belki de herkese kırgınsın bilmiyorum."

O şaşkınca bana bakarken hızla odadan çıktım ve kapıya kendimi yasladım. Yere çökerken telefonumu cebimden çıkardım ve titreyen ellerimle Changbin'i aradım.

"Merhaba Jisung!"

"O nasıl?"

"Bir şey mi oldu?" Diye sordu korkuyla.

"Hayır, hayır. Ben sadece merak ettim." Dedim onu yatıştırırcasına.

"Merak etme. Sandığından daha çok gelişme var. Yavaş yavaş kapandığı dünyasından çıkıyor. Geçende bir arkadaşıyla sinemaya gittiğini söyledi. Koluna girmesine bile izin vermiş." Söyledikleriyle derin bir nefes verdim.

Changbin çok endişelendiğimin farkına varmış olacak ki "Korkma Jisung, o iyi olacak. Ona bunu yapanı bulduğumda da bizzat kendi ellerimle öldüreceğim." Diyerek yatıştırmaya çalıştı beni. Fakat ben söylediklerine sinirlenmiştim.

"Sana öldürmeyi kafandan silmeni söylemiştim! İnsanlar doğuştan kötü olmuyor. Eminim ki onu da etkileyen bir şeyler vardır."

Changbin de sinirle söylenmeye başladı. "O zaman senin mantığına göre insanlara tecavüz eden kişiler dışarıda öylece gezmeli mi?"

"O anlamada demediğimi sen de biliyorsun. Elbette cezalarını almalılar ama kimse ölmeyi hak etmiyor. Bu kadar gaddar olmamıza gerek olduğunu düşünmüyorum."

"Dünya'ya hep toz pembe bakıyorsun Jisung. Biraz gözlerini aç ve gerçekleri gör. Kimse hak ettiği cezayı almıyor."

Sinirli bir şekilde nefes verdim. "İçlerinde ne yaşadıklarını hiçbirimiz bilmiyoruz. Belki de onlar kendi içlerinde bin kere ölmüşlerdir. Ölmüş birini öldürmek ne kadar mantıklı?"

"Biliyor musun, seninle bu konu hakkında tartışmayacağım." Deyip yüzüme kapatması bir oldu. Bir kaç dakika telefonla bakıştıktan sonra "Gerizekalı!" Diye bağırdım. Bir kaç kişi bana dönse de çok taktığım söylenmezdi.

Sakince yerimden kalktım ve odama ilerledim. Biraz uyumaktan zarar gelmezdi.

~👨🏻‍⚕️~

~👨🏻‍⚕️~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Psycho °Minsung° ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin