Yorucu bir günün sonunda yine Minho'nun odasındaydım. Günlerimizin çoğu birlikte geçiyor, deliler gibi eğleniyorduk. Sandığımın aksine hyungunu kafasına çok takmamıştı. Hayatın bütün zorluğundan temizlenmişiz gibi hissediyordum onunla. Bir çok hikaye dinlemiştim, bir çok hayat hakkında bilgi edinmiştim ama en çok Minho'nun hayatı benim hayatımı ele geçirmişti. Belki onun gibi dünyada bir sürü insan vardı ama kesinlikle onun yeri bende daha özledi.
Elindeki kedisini sanki bana fırlatacak gibi tutarken "Lino, saldır oğlum!" Diye bağırdı. Birbirimiz ile uğraştığımız zamanlardan birindeydik yine.
"O benim de oğlum!" Diye bağırdım ben de sırıtarak.
Bir anda kediyi kendine çekip sıkıca sarıldı. "Ama en çok benim oğlum!"
"Ama bana saldırmaz o, değil mi Lino?" Bakışlarımı Lino'ya çevirdiğimde bizden bıkmış gibi göründüğünü fark ettim ve istemsizce kıkırdadım.
Minho da kedinin bıktığını fark etmiş olacak ki onu yere bıraktı ve bana döndü. "O zaman ben saldırırım!"
Bir anda üstüme atladığında geri çekilmeye çalışsam da çoktan yerdeydim. Kafamı vurmayayım diye elini kafama yaslamıştı ve bu hareketi ile bütün bedenimin uyuşmasını sağlamıştı. Kim bilebilirdi ki doktorunu bıçaklayan bir çocuğun içinden bu kadar düşünceli birinin çıkacağını?
Zaten düşünceli hali ile bana kalp krizi geçirtmişken bir anda elini belime atması ile tamamen kas katı kesilmiştim ama o bunun farkında bile değildi. Bir anda beni gıdıklamaya başlayınca transdan çıkıp kahkaha atmaya başlamıştım. O ise sinsice bana sırıtıyordu.
Kapının açılma sesi ile kahkahalarımı kesmeye çalışıp gözümden gelen yaşları silerken kapıya baktım. Hastanedeki çoğu kişi bizim ilişkimizi biliyordu zaten. Bu yüzden gerilmemize gerek yoktu ama bu düşüncemin tamamen yanlış olduğunu kapıya dikkatli bir şekilde baktığımda anlamıştım.
Gözlerimi büyütüp hala üstümde oturan Minho'ya baktım. O da bana bakıyordu. Sanki ona bakmaktan kaçıyor gibiydi. Hemen üstümden kalktığında ben de kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Minho'ya son bir bakış attıktan sonra odadan cıktım ve kapıyı kapatıp önümdeki bedene baktım.
"Hyunjin?"
Bana bakıyordu ama aynı zamanda bakmıyor gibiydi. Gözlerindeki boş ifade gördüğü şeyden etkilendiğini açıkça belli ediyordu. Telaşla ellerimi kollarına yerleştirdim. "Hyunjin kendine gel lütfen."
Kolundaki ellerimin düşmesi için silkelenirken "Sana bir şey yapmadı değil mi?" Diye sordu. Şimdi de gözlerinde bariz bir şekilde korku vardı. Bedenimin her santimini teker teker inceliyordu.
Gözlerini sonunda bana çıkardığında yine boşluklarla dolmuştu gözleri. "Hayır..." Diye mırıldandım çaresizce. "Hyunjin lütfen bana bak."
"Sana bakıyorum zaten."
Kafamı şiddetle iki yana salladım. "Hayır bana bakmıyorsun. Kafanda neler döndüğünün farkındayım ama şu anda kafanda oluşan şeyler gerçek değil."
"Ama nasıl... O... Üstündeydi. Aynı o günkü gibi..." Gözlerinin titrediğini gördüğümde benim de yüzümü hüzün kaplamıştı.
"Hayır, o günkü gibi değil. Bu ondan çok farklı. Senin ve Changbin'in arasındaki gibi bir şey." Daha kendimi nasıl açıklayabilirdim bilmiyorum. Bununla da anlamazsa onu asla bu konuda inandırabileceğime de inanmıyordum.
"Yani siz..." Deyip gözlerini büyüttü. Anlaması ile derin bir nefes verip gülümseyerek kafamı salladım. "Evet sevgiliyiz. Changbin'in sana söylediğini düşünüyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psycho °Minsung° ✓
FanfictionPsikolog Jisung'un yeni hastası için akıl hastanesine taşınması gerekiyordu. ‼️‼️SEMESUNG‼️‼️