Geceyi bir şekilde atlattıktan sonra sabah zar zor ayağa kalktım. Buna rağmen Lee Know benden önce uyanmıştı. Zar zor açabildiğim gözlerimle bana bakarken gülümsedi.
Bir dakika, o...
O gülümsedi!
"Sanırım hala rüyadayım." Deyip kafamı geri yastığa gömdüm.
"Yah, kalk artık! Canım sıkıldı! Ayrıca kahvaltıya da kalkmadın!" Dedikleriyle tekrar gözlerimi açtım. Gülümseyen yüzü bu sefer sinirli bir hal almıştı fakat gözleri hala gülümsüyordu. Kendime küçük bir çimdik attıktan sonra rüyada olmadığımı anlamış oldum.
"Kafanı bir yere vurmadın değil mi?" Diye sordum uyukulu sesimle. Dağınık saçlarımı biraz daha dağıtıp gözlerimi ovdum.
"Hayır ama her günün aksine bu sefer rahat bir şekilde uyandım."
Ona kafamı sallarken "Bu iyi bir şey." Dedim. Bu sırada kapı açıldı ve içeriye bir hemşire girdi. "Doktor Han, bugün Lee Know'un kelepçesiz gezme günü. İsterseniz gidebilirsiniz."
Gözlerim Lee Know'a döndüğünde ifadesiz yüzü yine belirmişti yüzünde. Hemşireye geri dönüp "Onunla siz mi ilgileneceksiniz?" Diye sordum. Hemşire kafasını salladığında "İsterseniz ben ilgilenebilirim." Dedim.
Hemşire hemen kabul etmiş, kelepçenin anahtarlarını da bana bırakmıştı. Sırıtarak anahtarları Lee Know'a gösterdiğimde gözlerini devirdi ama gözlerindeki gülümseme geri gelmiş gibiydi. "Şimdi sakin oluyorsun ve ben kelepçelerini çıkartıyorum, tamam mı?"
Hızla kafasını salladığında ona yaklaşıp yavaşça bileklerinden tuttum. Birini çözüp diğerine geçtiğimde çoktan titremeye başlamıştı. Hemşireler kelepçeleri nasıl çıkartıyordu kim bilir?
Diğerini de çıkarttığımda geri çekilip "Bitti!" Dedim. Sıkıca kapattığı gözlerini açıp bileklerine baktı. Biraz ovduktan sonra yataktan kalktı ve banyosuna gitti. Normalde de gidebiliyordu çünkü kelepçenin zincirleri uzundu fakat onun dışında çok uzağa gidemiyordu.
Geri geldiğinde elinde bir tarak vardı. Bana uzattığında anlamsızca ona bakıyordum. "Saçımı tarar mısın? Annem her zaman bir yere gitmeden önce saçımı tarardı."
Annesini çok seviyor olmalıydı. "Rahatsız olmaz mısın?"
Tarağı elime aldığımda bana arkasını döndü. "Sana alışmaya çalışıyorum." Dediğine gülümserken yatağın yanında yer alan sandalyeyi Lee Know'un arkasına koydum. Oturduğunda incitmemeye çalışarak saçlarını taramaya başladım.
Titremeye başladığını fark edince kafasının başka yerlere odaklanması için "Saçların yumuşacık." Dedim.
Gergince elleriyle oynarken "Öyle mi? Doğru düzgün banyo yapamıyorum uzun zamandır." Dedi.
"Benim banyo yapmış halimdeki saçlarımla senin şu anki saçlarını yan yana getirsek seninki daha yumuşak çıkar eminim."
"Saçların benimkilerden daha yumuşak görünüyor ama."
"Bu tamamen bir aldatmaca." İşim bittiğinde tarağı bir kenara koydum.
"Dokunmadan inanmam." Dedi ve yanıma gelip ellerini saçlarıma daldırdı. Yaptığı şeyin şokuyla ona bakarken o daha fark etmemiş gibiydi. Gözleri gözlerimle buluştuğunda duraksadı. Elleri titremeye başlayınca hemen kendimi geri çektim.
Tam bu sırada içeriye biri girmişti. "Seni odanda arıyorum ama sonra hastanın odasında hastanla bakışırken buluyorum."
Duyduğum sesle direkt üstüne atladım. "Changbin hyung!"
Beni nazikçe ittirip saçlarını düzeltti. "Bana aşık olduğunu bu kadar belli etme. Ayrıca hastanın önünde kendini rezil ediyorsun."
"Kendim rezil oluyorum demiyorda..." Dedim mırıldanarak. Elindeki poşete gözüm kaydığında arkasına sakladı. "Yemekhaneye inene kadar sana vermeyeceğim."
Ona kötü bakışlarımı yolladıktan sonra Lee Know'a döndüm. Sert bakışlarla Changbin'i delik deşik ettiğini fark ettiğimde Changbin'i tanıtmak aklıma geldi. "Bu Changbin. Kendisi şu anda benim yerime psikyatri servisini yönetiyor. Ayrıca Hyunjin'in doktoru."
Lee Know'un kaşları çatılırken Changbin'i baştan aşağı süzdü. Changbin'e dönüp "Bu da Lee Know." Dediğimde o da Lee Know'u süzmeye başladı.
Lee Know korkuyla geriye adımlarken Changbin'in bakışlarından rahatsız olabileceğini düşündüm ve Changbin'i çimdikledim. Bakışları bana döndüğünde kolumdan çektirerek beni odadan çıkardı. "Ne oldu?"
"Bu çocuk kim bilmiyorum ama kesinlikle onda bir şeyler var. Sana bir şey yapmadı değil mi?"
Aklıma dün gece geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Yapmadı bir şey."
"Peki ben neden inanmıyorum?"
Ona gözlerimi devirdim. "Hyung abartma istersen. Hyunjin de ilk seninle seansa geldiğinde sana yumruk atmamış mıydı?"
"O kendini savunuyordu!" Kaşlarım alayla havaya kalktığında gözlerini devirdi. "Tamam, Jisung. Ne yapıyorsan yap ama kendine dikkat et. Dediğim gibi o çocuktan hala hoşlanmıyorum."
"İlk başta ben de senden hoşlanmıyordum."
"Boş yapma." Dedikten sonra elindeki poşeti bana uzattı. "Sizinle yiyecektim ama tadım kaçtı. Size iyi eğlenceler."
Vedalaştıktan sonra arkasından bir süre baktım. Kesinlikle Hyunjin'in yanına gidiyordu. Şu zamana kadar dayanması bir mucizeydi zaten.
Kapıyı biraz araladıktan sonra Lee Know'a baktım. Elleriyle oynarken yatağına oturmuştu. "Hadi gidelim!"
Hemen ayaklanırken heyecanla "Nereye gidiyoruz?" Diye sordu. Hemşireler ile gezerken de bu kadar heyecanlanıyor muydu merak ediyordum doğrusu.
"Yemekhaneye." Demem ile duraksadı. Gözlerinde yine korku belirirken "Ya birine zarar verirsem?" Diye sordu.
"Ben yanındayken kimseye zarar veremezsin Lino~yah." Dediğimde gergin yüz ifadesi biraz yumuşamış ve yine beni takip etmeye başlamıştı.
Yemekhaneye indiğimizde bir kaç bakış bize döndü. Hemen geri önlerine dönmeleri ile Lee Know'un rahat bir nefes verdiğini duydum. Bir masaya yerleştiğimizde poşettekileri teker teker çıkartıp önümüze koydum. Lee Know'un gözleri anında aydınlanırken bana döndü. "Ben... Teşekkür ederim."
"Bir şey değil. Afiyetle ye!" Dedim ve elimdeki çubukların ikisini ona uzattıp ikisini de kendime aldım.
Yemek sessizlikle geçerken etrafımda sadece Lee Know'un keyifli mırıltıları duyuluyordu. Uzun zamandır böyle yemekler yememiş olsaydım büyük ihtimal ile ben de böyle olurdum.
Diğer yandan bu durum hoşuma gitmişti. Lee Know'un karşımda keyifle yemek yemesi beni de mutlu etmişti. Birini mutlu etmek beni de mutlu etmişti.
~👨🏻⚕️~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psycho °Minsung° ✓
Hayran KurguPsikolog Jisung'un yeni hastası için akıl hastanesine taşınması gerekiyordu. ‼️‼️SEMESUNG‼️‼️