Minho ile hastanenin bahçesine çıkmış bir banktan dışarıyı gözetliyorduk. İnsanları gözetlerken arasıra elimi sıkıyordu. Yüz ifadesinden kendini dizginlemeye çalıştığını anlayabiliyordum. Sandığımdan daha çabuk yol kat ediyordu. Changbin ile yüzleşmesinin de bunda bir faydası vardı elbette. Cesaretlenmişti. Korktuklarıyla bir yere varamayacağının farkına varmıştı.
"Sungie?" Minho'nun sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm.
"Hm"
Üzgün bir ifade ile konuşmaya başladı. "Ben buradan gitmek istemiyorum."
Kaşlarım şaşkınlık ile havalanırken "Neden?" Diye sordum.
Derin bir nefes verip başını omzuma yasladı. Usul usul ellerim ile oynarken "Neredeyse çoğu anımız burada. Eğer ben gidersem o odadaki boyadıklarımız da gidecek. Anılarımızı bir bir yok edecekler." Dedi.
Aynı şeyi ben de çok kez düşünmüştüm. Buraya istemsizce alışmıştım ve o oda ikimiz için de çok önemli bir yer haline gelmişti. "O zaman biz de senin hayalindeki gibi bir eve taşınıp duvarları boyarız. Hem ben oraya dokunulmasına izin vermeyeceğim. Gerekirse burada çalışmaya başlarım. Benim için çok da önemli değil nerede çalıştığım. Hem Changbin orayı iyi idare ediyor gibi gözüküyor."
Geri çekilip gözlerimin tam içine bakarken "Değer mi ki?" Diye sordu. İçten içe orayı korumamı istediğinin farkındaydım.
Küçük bir gülümseme ile başımı salladım. "İçinde bizim olduğumuz her şey için değer."
O da gülümseyerek kollarını belime sardı ve başını yine omzuma gömdü. Mutlu olduğunu görmek huzurun tanımıydı benim için. Gülümsediğinde aydınlanan yüzü, bana baktığında parlayan gözleri, önemli bir şey konuşmaya başlayacak iken ya kendi elleri ya da benim elimle oynaması ve bunun gibi bir sürü özelliği benim mutlu olmam için yeterliydi.
"Biri bizi izliyor sanki..." Diye mırıldandı Minho.
Etrafa küçük bir göz attım. Görünürde kimse bizi izlemiyordu. Minho'nun birine sarılmasını garipseyip bakmış olabileceklerini düşünerek omuz silktim. "İzlesinler."
"Ama kötü hissediyorum..." Tamam, aynı hissi ben de hissetmeye başlamıştım ama Minho'yu telaşlandırmak en son isteyeceğim şeydi.
Çaktırmadan hala etrafı izliyordum ama tık yoktu. İstemsizce gerilmeye başlamıştım. Minho'nun kolunu okşayıp onu sakinleştirmeye çalışıyordum ama bir faydası var mıydı hiçbir fikrim yoktu. Kendim gerginken onu nasıl sakinleştirecektim ki sanki?
"Gidelim mi?" Diye sordum sonunda. En azından odadayken bizi kimse izleyemezdi.
Biraz geriye çekilirken "Olur." Diye mırıldandı. Birlikte kalktıktan sonra girişe doğru ilerlemeye başladık. Bu sırada hala etrafı incelemeye devam ediyordum.
"Böö" Olabildiğince kalın bir ses önümüzde durup olabildiğince bağırınca ikimiz de korkarak geri çekildik. Minho hemen arkama geçmiş beni çekiştiriyordu.
Önümdeki bedenin kim olduğunu anlayınca gözlerimi devirdim. "Korkuttun bizi aptal!" Diye söylendim. Bu sırada Minho'yu da yanıma çekmiştim. O da benim gibi biraz olsun sakinleştiğinde Felix gülmeye başladı.
"Tepkinizi görmeniz gerekiyordu. Tanrım, çok komiksiniz!" Deyip bir kahkaha daha patlattığında gözlerimi devirdim.
"Daha deminden beri bizi izleyen sen miydin?" Minho'nun sorduğu soru ile ben de merakla Felix'in cevabını bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psycho °Minsung° ✓
FanfictionPsikolog Jisung'un yeni hastası için akıl hastanesine taşınması gerekiyordu. ‼️‼️SEMESUNG‼️‼️