"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim."....
Günler, saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler... Sessizliğe bürünmüş ev gün geçtikçe kurtuluyordu kasvetinden. Annemin gülüşleri evin her köşesine kısım kısım yayılıyordu. Babam, ağzımda tutamadığım her cümlenin altında ezilmiş gibi hissettiğini söylemiş ve bir daha ne zaman geleceğini söylemeden gitmişti. Ve ben bunun vicdan yüküyle savaşırken, yine kendimi odaya kapatırken buldum. Kapıyı kilitlemiştim. Pencere sadece ufak bir aralıkla açıktı fakat perde kapalıydı. Aras'ın verdiği defterin sayfaları ise o kadar çabuk dolmuştu ki, son sayfaya yazamadım her şeyi bir deftere yazmak zorunda kalmıştım. Şehrazat, mesajlar ve cevapsız aramalarla telefonuma epilepsi krizi yaşatmasına rağmen, bir süre sonra bırakmıştı aramayı.
Yoga matının üzerinde bağdaş kurmuş, aynanın karşısında kendimi izliyordum. Sanki bir yabancıya bakıyordum ve bu yabancı beni tanımak istemiyor gibiydi.
"Portakal Hanım! Üç dakika içerisinde bu kapı açılmazsa, Allah belamı versin ki çilingir çağırtıyorum."
"Öyle bir şey olmayacakta. Şehrazat yalnız kalmak istiyorum."
"Öyle bir şey olmayacakta! Beni delirtmek mi istiyorsun sen? Telefonlarımı açmadığın ve cevapsız bıraktığın her mesaj için, bir sms hakkı dayak yiyeceksin benden! "
"O zaman hiç açmıyorum be!"
Ve sonra kapının ardında ki ses kesildiğinde ayağa kalktım. Gerçekten çilingir çağırdığını sanmıştım. Ta ki onun sesini duyana kadar. O buradaydı. Evime kadar girmişti. Hatta odamın önündeydi. Annemin hayran hayran bakışları ve Şehrazat'ın şerefsiz sırıtışını hissedebiliyordum.
"Portakal. Kapıyı açar mısın?"
"Tabii, hemen. Bir dakika."
"Alaaddin misin be adam"
"Şehrazat!"
Kapıyı açar açmaz karşımda duruyordu. Rüya olup olmadığını anlamak için gözlerimi sıkıca kapatıp geri açtım fakat oradaydı. Gerçekten gelmişti. Aras Kılacar, karşımda duruyordu.
"Merhaba."
"Şehrazat, günlerdir kendini odaya kapattığını söyledi. İyi olup olmadığını merak ettim. Aslında benim seni odadan çıkarabileceğime inanmış, ben de buradayım."
"Allah razı olsun."
Şehrazat ağzı açık bir şekilde bana bakarken aklından geçen kelimeyi duyabiliyordum. "Geri zekalı."
"İyi misin?"
"Şey, evet. İyiyim. Yani iyi hissetmeye başladım. Yalnız kalmak iyi geldi. Kafamı felan dinledim. Öyle yani. İntihara meyilli bir insan değilim, korkmanıza gerek yoktu. Değil mi Şehrazat?"
Kedi gibi annemin arkasına sinerken ona attığım bakışlardan ben bile endişe duymuştum. Benden alacağı sms dayak hakkı vardı değil mi? Benim almam gereken hak, daha büyük olmuştu.
Şehrazat, sessiz birkaç saniye sonrasında annemi de alıp içeriye geçmişler ve Aras'la beni yalnız bırakmışlardı. Nefes alışverişlerim ani bir hıza kavuştuğunda, yedi saniyede bir yutkunuyordum. Odamın içine doğru adımladı, etrafa bakındı ve yatağın üzerine oturdu. Bense onu nefesim kesik bir şekilde izliyordum. İçimde ki o parça yine hareketlenmişti. Ona sarılmak ve hiç bırakmamak istiyordu. Şayet kapıyı hala tutmuyor olsaydım, kendimi rüyada sanmaya devam edeceğimden emindim. Gözlerimin içine bakıp gülümsedi.