"Senin kalbin boş mudur, çalsam evde kimse yok mudur?"
O günden beri pencerenin önünden ayrılmıyordum. Aras, her sabah erkenden kalkıyor ve kahvesiyle birlikte balkona çıkıyordu. Her daim elinde bir kitap bulunduruyordu. Bense sabah erken saatlerde, o soğuk havaya rağmen pencereyi açıp ona bakıyordum. Nedenini bilmediğim bir şekilde, kendimi ona bağlı hissediyordum. Onu izlemem için ilah tarafından bir görev gönderilmiş gibiydi.
Odamın kapısı çalındığında başımı o yöne doğru çevirdim ve girebileceğini söyleyerek eski görüş alanıma döndüm. Annemin üzerine sinen koku, odaya onunla birlikte yayılmıştı.
"Portakal, korkmaya başladım."
Ses çıkarmadım. Konuşmam yasaklanmış gibiydi. Ağzım mühürlenmiş ve konuşma yetim elimden alınmıştı. Annem konuşmaya devam etse de onu cevaplamıyordum. Korkusunu hissettirmişti ve bunun için üzülmekten daha fazla hissediyordum, içim parçalanıyordu.
"Günlerdir odadan çıkmıyorsun, yemek yiyemediğini söylüyorsun ve pencerenin önünden ayrılmıyorsun. Baban bu akşam geliyor, seni bu halde görmesine izin mi vereceksin?"
Babamın geleceğini duyduğumda başımı ona çevirdim. Henüz bir ay vardı gelmesine, neden erken geliyordu ki?
"Babam mı? Neden erken geliyor? Bir ay vardı?"
Annem bu konu hakkında çok fazla konuşmayı sevmezdi. Babamla araları asla o çok aşık, yıllarını berabee geçirmiş çiftler gibi olmamıştı. Çok fazla resmiyet içerisinde bir sevgiyle birbirlerine bakarlardı. Bu yüzden soruma cevap vermeden elini havada salladı ve sonrasında odamdan çıktı. Annem, hayatımda gördüğüm en sakin ama o sakinliğin altında bir panter yatıran kadındı. Zehra Teyze'yle birlikte büyümüşler ve aynı ben ve Şehrazat gibi hâlâ bu yaşta bile görüşüyorlardı.
"Portakaaaaal!"
Ve onu aklımdan geçirdiğim an sesinin duyulması, onu amel defterimde ismi yazılanlardan biri eder miydi?
"Ne bağırıyorsun kızım oradan? Gelsene!"
Şerefsiz gülücüğü atarak evin önüne doğru koltuğunda, lanet olsun ki ne yapmak istediğini anlamıştım. Çünkü Aras, beni fark etmişti. Hızlı bir şekilde pencereden inip perdeyi örtsemde artık çok geçti. Aras Kılacar tarafından fark edilmiştim.Şehrazat, odama şak diye girince ona bir hayli öfke ile baktım. "Ay ne oldu be?"
"Kızım sen niye ismimi ulusa sesleniyorsun? Delirdin mi?"
"Baktı mı?"
"Kim baktı mı?"
"Aras."
"Evet. Neden ki?"
Salağa yatarken uyuyakalma bari Porti.
"Görev tamamlandı."
Alttan alttan kıkır kıkır gülüyor ve beni izliyordu. Çocukluğumuzdan beri, ne zaman bir halt yese birkaç dakika boyunca sessizce tepkimi izlerdi. Onun kendince belirlediği bir totem süre vardı ve o süre boyunca karşısında ki sinirlenmez veya patlamazsa rahatlıyordu. Ve o süre birazdan bitecekti."Bitti mi?"
"Son iki dakika. Çok güzel gidiyorsun, devam."
"Peki."
Süre bittiğinde ayağa kalktı ve elini birbirine vurdu. "Hadi kalk hazırlan. Bir yerlere gidelim."
"Bu sefer itiraz edemeyeceğim, çünkü artık daraldım. Sen in, ben hazırlanıp geliyorum."