-2-

857 52 10
                                    

  ‘’Derin ben çıkıyorum! Kahvaltını yapmadan bir yere gitmek yok!’’

Annemin sesinin rüyalarıma sızıp bilincimi gerçeğe taşımasıyla gözlerimi araladım.Söylediklerinin ancak farkına vardığımda gözlerimi devirdim.Yataktan yavaşça kalktım ve saçlarımı karıştırdım.Ağır adımlarla merdivenlerden indim ve sola döndüm.Birkaç adım sonra mutfağın kapısından başımı uzattım.Gözlerim hazır bir masa aradı ama yine her zamanki gibi bomboştu.

Erken çıkıp geç gelmeleri artık sinir bozucu olmaya başlamıştı.Kendime ait bir evde yaşıyor gibiydim.Evde olup olmadığı belli değil ama kuralları kendini fazlasıyla belli ediyor.Hepsi iyiliğimi düşündüğünü gözüme sokmaya çalışan ama aslında doktor tavsiyesi denilen zırvalıktan başka bir şey değildi.

Buzdolabının kapağını açtım ve birkaç kahvaltılık çıkardım.Masaya yerleştirdikten sonra çatal alıp atıştırmaya başladım.Yeteri kadar yedikten sonra masayı toplayıp lavaboya gittim.

Aynadaki yüzüme bakınca göz altlarımın şiştiğini gördüm.Elimi ıslatıp boynuma koydum.Saçlarımı bileğimdeki tokayla bağladıktan sonra üzerimi değiştirmeye gittim.

Altımda siyah bir şort ve üstümdeki beyaz tişörtle bahçeye çıktım.Ağustosun yakında soğuyacak olan tatlı havası çattığım kaşlarımı düzeltir gibi yüzümü hafifçe okşadı.Bu havaya bayılmamak elde değildi.Çimlerin üstüne gelince ısınma hareketleri yapmaya başladım.Dakikalar sonra kendimi birazdan yapacağım koşuya hazır hissediyordum.Tempolu adımlarla koşarak parka gittim.

Çok kişi yoktu.Bu da kendimi daha rahat hissedeceğim anlamına geliyor.

Her zamanki kendi belirlediğim başlangıç noktama geçtim.Sağ bacağım arkada sol bacağım önde olmak üzere biraz eğilip ellerimi yere koydum. Saatimdeki kronometreye baktım.Kendi kafamda başlama sesini verdikten sonra kronometreyi başlatıp koşmaya başladım.

Düne nazaran daha iyi koşuyordum.Kronometreye baktım ve iki dakikanın geçtiğini gördüm.Parkın etrafını normalde 4 dakika 35 saniye kadar sürede koşuyordum.Bundan dolayı hızlanmam gerektiğini kendime hatırlattım.

Ayaklarımın altında ben koştukça kayıp giden yere bakarken büyük zevk alıyordum.Kronometreye tekrar baktım.Çoktan dört dakikayı geçmişti ve benim koşumu bitirmeme biraz daha vardı.

Kendimi daha hızlı koşmak için zorlayacağım sırada göğsümde bana hiç de yabancı olmayan bir ağrı belirdi.Daha fazla zorlamadan normal hızımda devam ettim.Koşumu yarıda kesmek sevdiğim şey değildi.Bugünlerde fazla yarıda kessem de bu sefer olmazdı.Belki de son zamanlarda ben bıraktığım için vücudum koşuyu kısa kesmeye alışmıştı.Bu yüzden kendimi bu konuda biraz zorlasam benim için daha iyi olabilirdi.

Birkaç adım daha atarken göğsümdeki ağrının büyüdüğünü hissettim.Biraz daha yavaşladım çünkü bu artık katlanılabilir bir ağrı olmaktan çıkıyordu.Ne hızlı ne yavaş ama tempolu bir şekilde koşuya devam ettim.

Göğsümdeki ağrının mürekkep lekesi gibi boynuma yayıldığını hissettim.Ağrıyı hissetmeyi reddedip kalan yoluma bakınca yaklaşık on adım sonra koşuyu bitireceğimi gördüm.Kendimi daha fazla zorlamadan da olsa koştum ve sonunda bitirdim.

Elime göğsümden boynuma doğru çıkardım.Zor nefes alıp verişlerim sırasında telefonumu yanıma almadığımı hatırladım.Kendimi etrafa bakmaya zorladım.Bir kişi bulma umuduyla parka doğru baktım.Neyse ki 55 yaşlarında bir bayan salıncakta sallanan torunu olarak tahmin ettiğim kıza bakıyordu.

‘’Yardım edin! Lütfen!’’

Parkta oturan bayan sesimi duymuş olmalı ki yanıma koşarak geldi. ‘’İyi misin yavrum?’’ Gözlerine korkunun yerleştiğini görebiliyordum. ‘’Göğsüm çok ağrıyor ba…’’ sözlerimi söyleyemeden yine bir ağrı göğüs kafesime çökmüştü.Boğazımı yırtan bir çığlık attım.Dizlerim yere koymuş bir şekilde göğsümü tutyordum.O sırada kadının telefonunu kulağına götürdüğünü gördüm.

FAZLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin