-13-

279 24 7
                                    

1 gün sonra

Gürültülü bir kapı açılma sesiyle uyandım. Başımın ağrısından kafamı kaldıracak halde değildim ama bu kapı sesinin aşağıdan değil de odamdan geldiğini anlayınca hemen doğruldum ve kapı eşiğinde duran Yankı'yla karşılaştım.

"Kapıyı kırsaydın." Dedim kendi kendime ama duymasını da ister bir şekilde söylemiştim.

"Kalk artık, bugün okul var." Deyince kafama gerçekler kümesi çarptı. Doğru ya, pazartesi olmuştu bile. "Şey, tamam on dakikaya hazır olurum." Ya da sen şu onu üçle çarpsan da olur... Bir şey demeden merdivenlere yöneldi ve ayak seslerinden aşağıya indiğini anladım.

Yataktan inip dün dolaba yerleştirmiş olduğum kıyafetlerimin arasından bir şeyler bulmaya çalıştım. En sonunda elime içinde kırmızı sarı yeşil renkleri barındıran ve siyah kemeri olan bir eteği aldım. Üstüm için de siyah bir tişört çıkardım. Hızlıca giydikten sonra belime kadar uzanan açık kahverengi saçlarımı taradım. Kabarmaması için bir sprey sıkıp bir kez daha taradım.

Odadan lavaboya açılan kapıya ilerledim. İçeri girip aynanın önüne yerleştirdiğim rimeli aldım ve sürdüm. Ruj sürmeyi sevmediğim için parlatıcımı da sürdükten sonra hazırdım. Bir daha aynaya baktığımda yine küçük bir ayrıntı gibi gelse de çok önemli olan bir şeyi unutmuştum, ameliyat izim. Yine uzun bir kolye bulup izi kapatmasını sağladım. Geriye sadece çantamı hazırlamak kalmıştı ama o da uzun sürmeyecekti.



Çantama dün Yankı'nın aldığı spiralli defteri ve kalem kutusunu yerleştirdim. Telefonumu da aldıktan sonra aşağıya indim. Mutfakta tezgaha yaslanmış Yankı'yı gördüm. Yeri dalgın bakışlarla süzüyordu. "Senin on dakika anlayışın bu mu?" dedi hala yere bakarken. Ne yalan söyleyeyim genel olarak çoğu kızın on dakika anlayışı budur.

"Abartma, birkaç dakika geç kaldım sadece." Bana baktı. "Genelde o işi sen yaparsın." Ona aldırmadan etrafa göz gezdirdim. Masaya kahvaltılıklar ve ekmek koymuştu. "Sen mi hazırladın?" diye sordum. Onun hazırlaması garip olurdu çünkü.

"İlk ve son defa. Sonra bunu da diğerleri gibi abartıp açlıktan bayılma numarası falan yapma diye..." Yani hala abartma konusunda konuşmakta kararlıydı. "Teşekkür ederim." Deyip sandalyeye oturdum. Ben de bu konuyu kapatmakta kararlıydım.

Kahvaltı yaptıktan sonra evden çıkıp arabaya bindik. "Sen kahvaltı yapmadın?" Ona baktım. "Gerek yok." Deyip arabayı çalıştırdı.

Okula vardığımızda arabayı park etti ve indik. Okul bahçesinde ilerlerken bazı kişilerin serbest bazılarının da forma giydiğini gördüm. Ama serbest kıyafetliler çoğunluktaydı. Büyük ihtimalle her okulda olduğu gibi burada da ilk haftalar böyle geçiyordu.

Okulun içine girdiğimizde "Sınıfın ikinci katta. 11-A" dedi. Başımı salladım ve merdivenlerden çıkmaya başladık. İkinci kata gelince koridorda yürümeye başladım. Yanımda onun varlığını hissedemeyince arkama döndüm.

Merdivenlerde üçüncü basamağa adımını atacak olan Yankı'ya "Nereye gidiyorsun?" diye yüksek sesle sordum çünkü koridorda çok gürültü vardı.

"Senden büyük olduğumu unutuyorsun." Dedi tek kaşını kaldırarak. Sanki çok yaş farkı vardı. Ona yaşım 16 demiştim ama yakında 17 olacaktım yani aramızda 2 yaş var diye düşündüğüm zamanlar yanlış düşünmüşüm. Zaten bu yaş konusu benim için hep bir tartışma konusu olmuştur. 17'ye girince mi 17 yaşındayım denilirdi yoksa 17'yi doldurunca mı? Buna dayanarak olsa gerek sürekli büyüklük taslar gibi konuşuyordu.

FAZLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin