-6-

443 33 5
                                    

    Yalnızlık bir gün herkesin düşeceği bir boşluktur. Ne kadar zengin, yoksul, iyi, kötü, yaşlı ya da genç olduğuna bakmaz. Derinlerine sürükler seni.  Yapacakların vardır onunla ertelediğin, sözlerin vardır söylemek için biriktirdiğin. İçinde büyür, taşıyamazsın bu yükü kendi başına. Yarım kalırsın, kırılırsın, yorulursun…

Böyle mi olacaktı şimdi de, babamdan sonra sen mi anne? Doğru, nasıl unuturum, başkalarına karşı iyi olmayan birinden tam da böyle bir davranış beklenirdi. Demek boş verilme sırası bendeydi. Hatırlar mısın? Küçükken, daha hiçbir şeyden haberim yokken her akşam sana saçlarımı taratmak için gelir önüne otururdum. Saçlarımı tararken bana babamı anlatırdın, aslında bütün öfkeni kusardın sözlerine.

Bırakmış bizi, hem de bir yaşına gireceğim ilk doğum günümde. Hediye almaya gitmiş, bir daha da geri dönmemiş. Aslında hediye almaya gidip en büyük hediyeyi benden çalmıştı, babamı.

Sonra dururdun, gözlerin dalardı. Seni dürterdim saçlarımı taramaya devam et diye. Çünkü biliyordum taradıkça hep babamı anlatacaktın. Ama beni yavaşça ayağa kaldırıp başından atmaya çalışırdın.

Bir zamanlar babamın yaptığı şeyi şimdi kendin de yapıyorsun. Gidiyorsun. Peki sen nereye? Sen bana ne alacaksın? Şeker mi, pasta mı, yoksa bir hediye mi?

Gözümden akan birkaç yaşı sildim ve kağıdı tuttuğum elimi serbest bırakarak düşmesine izin verdim. Valizimi alıp kapıya doğru gittim. Dışarı çıktığımda Ağustos’un esip esmemekte kararsız havasını içime çektim. Azraların evine doğru yürümeye başladım.

Yavaş adımlarla yürürken aklıma Akın amcanın bana annemin iş için şehir dışına gittiğini söylediği geldi. Bana yalan mı söylemişti? Ya da annem yalan söyleyip gitmişti.

Azraların evinin önüne geldiğimde dış kapıdan girdim. Evin kapısının önüne gelince zile bastım. Kapı açıldı ve karşımda Azra’yı buldum. ‘’Bu akşama müthiş planlarım var!’’ diyerek ellerini birbirine kenetledi. Düşük yüzümün istifini bozmadığını görünce yüzü asıldı. ‘’Ne oldu sana? Sen ağladın mı?’’

Ağladığımı bu kadar belli ettiğim için yalan söylemenin bir anlamı yoktu. Hafifçe başımı salladım. İçeri geçerken etrafa göz gezdirdim. Akın amca yoktu. Onun da annem gibi çalışma odası vardı. Annem… Gittiğine hala inanamazken yine boğazımda bir yumruk oluşmuştu. Belki aramız iyi olmayabilirdi ama yine de annemdi. Yıllardır, kendimi bildim bileli babamın boşluğunu doldurmaya çalışan annem…

Merdivenlerden çıkarken ‘’Derin, anlatmak ister misin?’’ diye sordu Azra. Odasına doğru ilerlerdim ve girdim. Odanın ortasına yürüdüm ve durdum. ‘’Gitti.’’ Azra yanıma geldi ve kaşlarını neler olduğunu anlamak istermiş gibi çattı ve ‘’Kim gitti, anlamıyorum…’’

‘’Annem.’’ Yatağa gidip oturdum. Ellerimi bacaklarımın arasındaki boşluğa koydum. ‘’Nereye? Babam iş için şehir dışına çıktığını söylemişti. Demek annen sonunda seni aradı.’’ Gözlerimi yavaş yavaş kırptım. Ona doğru kafamı kaldırdım. Başımda ellerini beline koymuş bekliyordu.

‘’Gelmeyecek. Babam gibi o da gitti.’’ Azra’nın bakışları donuklaştı. Bana doğru eğilip yanaklarımı avucunun içine aldı. ‘’Bir daha böyle düşünme, anlaştık mı? Bir işi çıkmış ve gelecek.  Kötü düşünürsen kö…’’ sözünü keserek öfkeli bir şekilde konuşmaya başladım. Öfkem aslında kendimeydi. Belki de ona daha iyi davranabilirdim. Azra’nın yanaklarımdaki ellerini ittirdim. ‘’Gitti tamam mı, dönmeyecek işte! Not bırakmış. Yazısını biliyorum, aynısıydı. Harika! Artık bir annem de yok.’’

FAZLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin