12

91 17 60
                                    

Aradan geçen birkaç yılın ardından hâlâ Subin'den haber yoktu. Bu zamanlar da Bayan Jung teslim olarak cezaevine düşmüştü, şimdi ise annesiyle beraber onu almaya gideceklerdi. Tahliye zamanı gelmişti...

Birkaç yılda değişen oğlu yüzünden Bayan Lim endişeliydi, yemeğini ve uykusunu aksatıp günlerce Subin'i arıyordu. Tüm aramalar boşaydı, polis bile ondan ümidini kesmişti.

"Oğlum hazır mısın?"

Yemeğiyle oynayan Sejun kafasını sallayarak sofradan kalktı. Canı hiçbir şey çekmiyordu, sadece birini istiyordu ama o da yanında yoktu. Tek duası hâlâ hayatta olmuş olmasıydı, onsuz bir Dünya'yı hayal edemiyordu.

Arabanın anahtarını alarak evden çıktı, sürücü koltuğuna geçerek annesini bekledi. Bu birkaç yıl tek onu değil, iki kadınıda yaşlandırmıştı. Her ne kadar belli etmeselerde kalkışı olmayan bir düşüş yapmışlardı. Annesinin de gelmesiyle beraber, cezaevinin yolunu tuttu, gözleri yolda ama aklı başka kişideydi. Ona olan sevgisi ve özlemi her geçen gün artıyordu. Ağzından kaçan hıçkırık yüzünden elini direksiyona koydu. Kafasını arabanın tavanına doğru kaldırarak gözyaşlarının geri gitmesini umdu. Annesi ise kafasını arabanın camına yaslayarak birden değişen hayatlarına acı bir gülümseme sundu.

Sejun tekrar yola odaklandığında, kendini ağlamamak için sıktı. Geceleri ağlayarak geçen ve gündüzleri de onu arayarak geçip gidiyordu. Bir taraftan da herkes için güçlü durmaya çalışıyordu. Yoğun düşünceler arasında ne zaman cezaevine geldiklerini bilmiyordu, arabayı park ettiğinde uyuyan annesi de uyanmıştı. Gözlerini ovalayarak ne zaman uykuya daldığını bilmiyordu, bu aralar vücudunu çok yorgun hissediyordu ama bugün mutlu olmaları gerekti. Min Ji'yi asık suratla karşılayamazdılar.

Arabadan indiği gibi uzaktan gözüken Min Ji'ye doğru koştu, bu olaylar ve hapis hayatı her ne kadar Min Ji'yi etkilesede hâlâ çok güzel gözüküyordu. Zaman ondan bir tek güzelliğini almamıştı. Ona sarılan Eunha'ya sıkıca sarıldı, şimdi özgürdü ama hâlâ kendini tutsak gibi hissediyordu. Normaldi nede olsa hayatı, her şeyi dediği çocuğu yanında yoktu...

Kısa ama duygu barındıran sarılmadan sonra Sejun'a da sarılmıştı. Onu üzmemek için samimi bir şekilde gülümsemişti, hem oğlunu hem özgürlüğünü kaybeden birini mutlu etmeyecekti de kimi edecekti. Birbirlerine karşı azda olsa hasret giderdikten sonra arabaya geçtiler. Yılların vermiş olduğu yorgunluk ve dert birazcık hafiflemişti, aralarında sadece Subin yoktu. O da yakında olurdu ya da onlar böyle düşünerek içlerini rahatlatmak istiyordu.

Eve vardıklarında uzun bir sohbetin içine düşmüşlerdi, özlem ve hasret kokan bu sohbet yaralarına melhem gibi gelmişti. Kahkahası olmasa da yüzlerine yerleşen gülümseme bile yeter artardı. Bu sohbet yüzünden oturduğu koltukta uykuya kalan Sejun sayesinde susmuşlardı, oğlunun nadiren uyuduğunu görmek kadının içini burkuyordu. İnce bir örtü alarak Sejun'un üstünü örttü, Min Ji'yi de ayağa kaldırtarak oradan çıktılar.

Amaçları onun biraz fazla uyumasını sağlamaktı, sohbetlerini mutfakta çay eşliğinde devam ettirdiler.

Çalan telefonu yüzünden uykusundan sıçrayarak uyandı Sejun, kapalı gözleriyle telefonu eline alıp açarak kulağına götürdü.

"Efendim Tokyo'dan gelecek olan ortaklarımız geldi."

"Tamam birazdan orada olurum, ben gelene kadar adamlarla ilgilenin."

Üstünde ki örtüyü kaldırarak odasına ilerledi. Takım elbiselerini giyip hafif bir parfüm sıktı ve aynadan çökmüş olan yüzüne bakarak iç çekti. Bu o değildi ve onu bu hale getiren kişiyi de bir an önce bulmak istiyordu. Annesine ve Bayan Jung'a haber vermeden evden ayrıldı. Zaten haber verse de bırakmayacaklarını gayet iyi biliyordu. Arabasına binerek doğruca şirkete doğru sürdü, aklında olan düşünceleri kısa sürede olsa bir kenara bıraktı.

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Umarım beğenmişsinizdir :)

Azda olsa duyguyu yansıtabilmişimdir umarım...

İmaginary Love [Sebin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin