13

110 18 115
                                    

"Hâlâ bir belirti yok değil mi?"

"Evet yok."

Kafasını kaldırarak sesin geldiği tarafa yöneldi. Bu Byungchan'dı, onun hemen arkasından da Hanse ve Seungsik görünmüştü. Yatağın başucunda oturan Bayan Lim'e yaklaşarak elini onun omzuna koydu.

"Ümidini asla kaybetme Eun Teyze."

Omzunda ki elin üstüne elini koydu Bayan Lim. O da ümidini kaybetmemek için çırpınıyordu ama tam bir yıldır oğlunun uyanmasını bekliyordu. Her günü acaba uyanacak mı? Ya uyandığında hiçbir şey hatırlamazsa? İşte onu en çok korkutan da bu unsurdu. Bir evladın annesini hatırlamaması, anneye verilen en büyük cezalardan biriydi...

Sesli bir şekilde iç çekerek elini Bayan Lim'ın omzundan çekip sandalyede oturan Hanse'nin yanına gitti. Başını onun omzuna yaslayarak gözlerini kapattı, omzuna konan başın saçlarını okşarken sadece ikisinin duyacağı bir şekilde konuştu.

"Doktorlar Sejun'un durumuna ne diyor?"

Gözleri boşlukta olan Byungchan'ın dikkati Hanse'ye çevrilmişti.

"Çoktan ümidini kesmişler."

Soğuk bir şekilde kurduğu cümleye sadece 'anladım' diyerek kafa salladı. O da ümidinin son kırıntılarındandı, birkaç yıl önce tanıştığı gencin bu hâle düşeceğini söyleselerdi gülüp geçerdi, çünkü ona göre Sejun çok güçlüydü. Yaşadığı onca zorluğa rağmen dimdik ayakta duran sayılı kişilerden bir tanesiydi. Bakışları kısa bir anlığına uyuyan Sejun ve annesine odaklandığında, bu tabloya sadece içi sızladı. O da annesini ve babasını kaybetmişti, eğer büyükannesi ile büyükbabası olmasaydı şuan ne haldeydi düşüncesi bile içini ürpetmeye yetiyordu.

Başını yukarıya doğru kaldırarak saati izledi bir süre, zaten bu odada yapabileceği pek bir şey yoktu. Byungchan ise Hanse'nin omzunda dudakları hafif bir aralık şekilde uyuyordu. Onun bu haline baktığında içten bir gülümseme yüzünde belirdi. Hayatında ki boşluğu, şu omzunda yatan çocuk doldurmuştu. Başını Byungchan'ın başına yaslayarak gözlerini kapadı, son zamanlarda Sejun'un yerine o ve Seungsik hyung Subin'i aramıştı. İşin garip yanıysa onca yıldır ne onu gören ne de cesedine raslayanın olmamasıydı. Cesedi bulunamadıysa eğer hâlâ hayatta olduğunu düşünerek bu umuda bağlandılar.

**************

"Subin! Onca zamandır nerelerdeydin? Seni aramadığım yer kalmadı, beni ne kadar korkuttuğunun farkında mısın?"

Subin'in Sejun'a bakıp gülümsedikten sonra arkasını döndü ve bir yöne doğru yürümeye başladı. Sejun'un onu takip ettiğine emindi ve bu onu azda olsa mutlu etmişti. Bir mezarlığa geldiğinde durup arkasına baktı Subin, onun durmasıyla beraber Sejun'da durup etrafına bakındı. Buraya neden ve ya niçin geldiklerini bilmiyordu ama emin olduğu bir şey varsa o da Subin'e sıkı sıkı sarılmaktı.

Subin'in tekrar yürümesi yüzünden o da yürümeye başladı. Bir mezarın önüne geldiklerinde tekrar durmuştu, Sejun'un ona doğru ilerleyen bedenine elini kaldırarak 'dur' demişti.

"Bana yaklaşma."

Subin'in gözünden durmaksızın akan gözyaşlarına baktı Sejun, neden yaklaşmaması gerektiğini anlamıyordu.

"Sen bizi bitirdin Sejun, en çok ihtiyacım olduğu zamanda yoktun."

Dizleri üstüne çöküp daha sesli bir şekilde ağladı Subin. Hiç durmaksızın ağlıyordu ve Sejun'un ona doğru ilerlemesine izin vermiyordu.

"Ben seni sürekli aradım Subin, kendimi umursamayarak gecemi gündüzüme katmadan seni aradım..."

Sesinin kısık çıkmasına engel olamıyordu, kokusunu özlediği ve kollarında olması gerektiği beden tam karşısındaydı ama ona dokunamıyordu bile.

"Buraya bak Sejun."

Gözyaşlarının üstüne yenileri eklenen Subin umursamayarak eliyle mezar taşını gösterdi. Sejun'un bakışları mezar taşını bulduğunda, kanı çekilmiş gibi hissetti. Boğazına takılan yumru yüzünden yutkunamıyordu ve nefes alamıyordu. O yazıyı nasıl göremeyebilirdi ki...

Adı Jung Subin.

Doğum Tarihi: 05.04.1999

Ölüm Tarihi: 05.04. 2019

Yüzüne buruk bir gülümseme ekleyerek mezarda ki adına baktı.

"Tam da doğum günümde ölmüşüm..."

Sejun gördüklerine inanamıyordu, hayır hayır o ölmüş olamazdı. Subin'e doğru ilerleyip elini ona uzatmıştı ama Subin bir toz misali yok olmuştu. Mezarın üstüne çöküp ellerini saçlarına götürerek bağırıp ağlamaya başladı. Gözyaşları birer birer toprağı ıslatıyordu ve avucuna aldığı toprağa bakarak isyan etti.

Onu kaybetmiş olamazdı hayır kaybedemezdi, bu bir şakaydı sadece gülmesini istedikleri bir şakaydı, ama kalbine bıçak gibi saplanan gerçek pek şakaya benzemiyordu...

**************

"Gözleri... Gözleri hareket etti!"

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Umarım beğenmişsinizdir :)

Kitap nasıl gidiyor?

İmaginary Love [Sebin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin