1🌸

166 18 42
                                    

Han Demirer, 2 yaşındayken evlerinin penceresinden düşmüştür ve görme merkezinde ciddi bir hasar oluşmuştur. O günden sonra dünyayı simsiyah bir tiyatro perdesinin ardından izlemeye başlamıştır. Engeli, hiçbir zaman onu yıldırmamıştır. Annesinin yönlendirmesiyle binlerce kursa katılmış ve binlerce eğitim almıştır. Hayatının karanlığını telafi etmenin en iyi yolunun bu olduğuna inanırken bir gün en yakın arkadaşının ısrarıyla sosyal bir arkadaşlık sitesine üye olur. Ama kesinlikle fotoğrafının yüklenmesini istemez. Çünkü kendisinin neye benzediğini tam olarak bilmediği için fazla özgüvenli görünmek istemez.

Yüzünü annesinin anlattığı detaylardan biliyordu ve kafasında oluşan Han'ın kendisiyle uyuşup uyuşmadığından hiçbir zaman emin olamıyordu. Mesela gülünce nasıl göründüğünü bilmiyordu ya da şık bir takım elbise giyince neye benzediğini de bilmiyordu. Onun dünyası anlatılan detaylardan ibaretken bu arkadaşlık sitesinin kendisine getireceği üç harfli kelimeden henüz haberi yoktu. AŞK...

Yeni nesil özel bir program sayesinde telefonu Han'ın söylediklerini otomatik olarak yazıya dökebiliyor ve iletilmesi gereken kişilere iletebiliyordu. Karşı taraftan yanıt gelirse program bu yazıyı söze döküyordu. Böylelikle Han'a büyük bir kolaylık sağlıyordu.

Han için bu sabah da diğer sabahlarda olduğu gibi odasına sızan ışık kocaman bir boşluktu. O gözlerini karanlığa yumup tekrar karanlığa açanlardandı. 2 yaşına kadar dünyayı görmüş olsa da o günlere dair zihninde en ufak bir hatıra canlanmıyordu.

Renkleri bilmiyordu. Bir gün ilkokulun bahçesindeyken mavinin nasıl bir renk olduğunu arkadaşına sormuştu. Arkadaşı Han'ın durumuyla empati kuramayacak kadar küçüktü. Bu yüzden verdiği cevap Han'ı tatmin etmemişti.

"Gökyüzü gibi" demişti, arkadaşı.

Han ise dudaklarını büzüp yukarıya doğru bakmıştı.

"Ben gökyüzünü bilmem ki" diye mırıldanmıştı.

Gökyüzünü görmeye çalışsa da görememişti. O siyah perde bir türlü aralanmamıştı. Küçük bir ışık süzülse dünyalar onun olacaktı. Ama olmadı.

Evin her bir köşesini ezberlediği için tıpkı görebilen bir insan gibi hiç takılmadan gündelik işlerini halledebiliyordu. Ev onun güvenli alanıydı. Evinde kimseye ihtiyaç duymuyordu.

Mutfağa gidip kendine sert bir kahve hazırladı. Mutfak penceresinin yanındaki masaya dizüstü bilgisayarını yerleştirdi ve sandalyesine oturdu. Bilgisayarının dosya düzeni ezberindeydi. Zorlanacak olsa bile özel dijital asistanı sayesinde istediği dosyaya veya internet sitesine anında erişebiliyordu. Özel asistanı her yazıyı Han için söze döküyordu.

Günlük haber dozunu aldıktan sonra Efe'nin kendisi için açtığı arkadaşlık sitesine girdi ve mesajları dijital asistanına tarattı. Henüz hiçbir bildirim olmadığını duyunca küçük çaplı bir hayal kırıklığına uğradı. Belki de mesaj beklemek yerine birilerine yazmalıydı. Fakat, bunun için yeterince cesur hissetmiyordu. Üstelik yanlışlıkla bir erkeğe yazma olasılığı da yüksekti.

Bilgisayarı kapatıp annesinin yanına gitmeye karar verdi. Annesi ünlü bir kahve markası zincirinin şubelerinden birini işletiyordu. Han orada vakit geçirmeyi seviyordu.

Odasını gidip eliyle giysi dolabını yokladı. Tüm kıyafetleri siyah renkti. Tek bildiği rengin bu renk olduğunu söyleyip annesinden dolabını baştan aşağıya siyaha boyamasını istemişti. Ayakkabıları da bu siyahlığa dahildi. Tişört, pantolon ve spor ayakkabı üçgenini tamamlayıp ona dış dünyada yardımcı olan katlanabilir siyah sopasını alarak evden çıktı. Sopayı açtığı anda çıkan küçük çıt sesi nedense Han'ın hoşuna gidiyordu. Zemini sopayla yoklarken mutluydu. Bunlar hayatının küçük ama onu rahat hissettiren eğlenceleriydi.

Han'ın ÖyküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin