Han ve Öykü günlerini aralıklı mesajlaşmalarla geçiriyordu. Han için Öykü göremediği ama en derinlerinde hissettiği eşsiz bir varlıktı. Efe ne zaman Öykü konusunda temkinli konuşsa Öykü'ye asla laf kondurtmuyordu.Öykü, Han'ın siyah dünyasındaki hiç göremediği gökkuşağıydı. Han artık gökkuşağını hayal edebiliyordu ve gökkuşağı Öykü'ydü. Öykü'nün bir gökkuşağı kadar güzel olduğuna oldukça emindi. Ruhunun bu yedi rengi barındırdığına yemin bile ederdi. Öyle güzel bir ruhu vardı, Han için.
Bugün Han'ın doğum günüydü. Han mum üflemekten nefret ediyordu. Çünkü mumun üzerindeki alevi görme şansı yoktu. Hayatında hiç ışıkla tanışmadığı için mumun üzerindeki o minik ışığı hayal edemiyordu. Bu yüzden sadece söndüğü anı bilebilirdi. Turuncumsu kırmızımsı bir ışık diye tabir ettikleri bu alev Han'ı tatmin edemezdi. Çünkü bu renklerin nasıl göründüğünü bilmiyordu.
Renkleri hayal etmeye çalışsa da gri bir filmden öteye gidemiyordu. Ama bu yıl başkaydı, bambaşkaydı. Öykü, Han'ı renklerle tanıştırmıştı. Öykü'nün adını andığında karnında kıpırdayan kelebekleri seviyordu. Sanki önündeki siyah perde kalkıp ona bir renk şöleni sunuyordu. Bu defa o mumu üfleyecekti. Kaçmayacaktı. Çünkü bu yıl bir dileği vardı. Bir gökkuşağı dileyecekti.
Annesinin kahve dükkanına doğru giderken elindeki çubuk yine yoldaşıydı. Fakat o olmasa da yolu bulabilirdi. Sadece önlem amaçlı bu çubuğu kullanıyordu. Yolda ona tuhaf tuhaf bakan insanları görmese de bakışlarını iliklerine kadar hissediyordu. Kimisiyle göz teması kuruyor ve fark etmesi mümkün olmuyordu. Bu sırada kahve dükkanında Han için büyük bir parti hazırlığı yapılmıştı.
Han dükkana girdiğinde konfetiler patlatıldı ve doğum günü şarkıları söylenmeye başladı. Efe ve Han'ın annesi Zeliha Demirer bu partileri her sene inatla organize ederdi. Han onlara biraz kızar, sonra da pastayı üflemeden bir köşede otururdu. Arkadaşları ise deli gibi dans edip içkiler içerdi. Onlar için önemli olan Han'ın doğum günü değil, parti ortamının ateşiydi.
EFE🍷
Efe Han'a yaklaşıp kolunu tuttu ve onu mekanın ortasındaki 3 katlı pastaya yaklaştırdı. Han'ın elindeki çubuğu alıp kenara bıraktı.
"Üfleyecek misin?" diye sordu, beklenti içinde.
Zeliha Demirer, Han'ın diğer yanında belirirken oğlunun elini şefkatle tuttu.
"İyi ki doğdun benim ilk göz ağrım." dedi.
Han gülümsedi ve yüzünü annesine döndü. Annesinin boyu kısa olduğu için Han'ın yüzüne göre aşağıda kalıyordu. Bu yüzden göz göze gelememişlerdi. Annesi Han'ın çenesini tutup yüzünü aşağıya eğdi.
"Göz göze miyiz?" diye sordu, Han.
"Öyleyiz bir tanem."
Zeliha Demirer yalan söylemişti. Han bunu hissedip annesinin yüzünü kavradı ve gözlerini elini dokundurduğu noktaya sabitledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han'ın Öyküsü
RomanceVegası sevecek sevilecekti. Dünyanın en güzel annesi olacaktı. Han düşündüklerine buruk bir tebessüm ekledi. "Hoşça kal, Vega." diye fısıldadı, Öykü'nün ardından. "Karanlık dünyamın gökkuşağı..." Yutkundu. "Hoşça kal." Avucunu dudaklarına değdirdi...