HAN-ÖYKÜ
Milyarlarca insanın arasında size ait olan ancak hiç tanımadığınız bir ruh eşiniz vardır. Kimisi ruh eşini tanıyacak kadar şanslıdır. Kimisi de yanlış insanlarla oyalanırken onu tanıma fırsatını kaçırır. Öykü yanlış insanla oyalandığının farkındaydı. Sadece vefasına yenik düşüyordu. Yıllarını adadığı adamı öylece göz ardı edemiyordu. Girdiği çıkmazda yolun sonunu görmeden gazı köklemişti. Kendini olası bir kazaya sürüklüyordu. Ama mutluydu. Uzun zaman sonra ilk kez böylesine nefes alıyordu. Han'ın ışıksız kalan gözleri Öykü'ye nefes oluyordu.
Han ve Öykü bankta sessizce oturuyordu. İkisinin de eli oturdukları bankın üzerindeydi. Serçe parmakları hafifçe birbirine temas ediyordu. Bu his Han'ın içini gıdıklıyordu. Annesinden ve kardeşinden başka bir kadınla iki dakikadan fazla zaman geçirmemişti. Ne yapacağını veya ne teklif etmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden içindeki gıdıklanma hissi yerini huzursuzluğa bıraktı. Öykü de Han'dan farksız değildi. Aralarına bıraktığı sırdan duvar onu içten içe kemiriyordu. Sessizliği Han bozdu.
"Sıkıldıysan bir şeyler içmeye gidebiliriz." dedi.
Öykü gözlerini denizden ayırıp Han'a çevirdi. Göz göze gelememişlerdi. Durumu düzeltmek için Han'ın çenesini yavaşça kavradı. Han, büyük bir heyecan duydu. Ama belli etmemeye çalıştı.
"Şimdi oldu." dedi, Öykü adamın çenesini serbest bırakırken.
"Bu durumda gözlerini hafızama kaydetmem gerekli." deyip gülümsedi, Han.
Öykü, adamın gülümsemesine eşlik etti. Han, onun da gülümsediğini anladığında büyük bir rahatlama hissetti.
"Çok güzel bakıyorsun, Han." Öykü elini Han'ın elinin üzerine koydu ve iltifatına ufak bir ekleme yaptı. "Tüm karanlıkları aydınlatacak kadar güzel..."
Han elini kavrayan yumuşak ele mi heyecanlansa yoksa duyduğu iltifata mı bilemedi. Dizlerini Öykü'ye döndürerek bedenini tamamen ona çevirdi. Boşta olan elini kadının nefesini takip ederek önce kadının boynuna uzattı. Sonra da kıvrımları izleyerek Öykü'nün yanağına ulaştı.
"İzin verirsen bir şey yapmak istiyorum." dedi, Han.
Öykü kendisini öpeceğini düşünerek heyecanladı. Başını olumlu anlamda sallarken gözlerini sıkıca yumdu. Han, bu kabul hareketini hissedip diğer elini kadının avucundan kurtardı ve kadının öbür yanağına koydu. Baş parmağını kadının dudakları üzerinde bir tur kaydırdı. Öykü'nün dudakları kızardı. Ancak Han bunu göremedi. Ellerinden birini kadının alnından saç çizgine doğru sürükledi. Öykü gözlerini açıp Han'ın ne yaptığını anlamaya çalıştı. Beklediği şey bu değildi. Han dokunuşlarına devam edip kadının şakaklarına dokundu. Parmaklarını kaydırarak yanağından boynuna doğru uzandı.
"Han..." Öykü'nün dudaklarından kopan isim fısıltılıydı.
Han kadının boynundan omuzlarına doğru avuçlarını kaydırdı. Kadının omuzlarının en uç noktasında durdu.
"Seni hayalime kazıdım." dedi, baş parmakları kadının omuzlarına küçük okşayışlar bırakırken.
Öykü'nün gözleri mutlulukla doldu. Hayatında böylesine güzel bir adamla hiç tanışmamıştı. Bencillik ettiğini biliyordu. Fakat hayat ona hep bencil davranmıştı.
"Biraz da kendisi için bencillik etse ne olurdu?" diye düşündü.
Telefonuna düşen titreşimle Han'ın ellerini omuzundan uzaklaştırdı. Telefonunu çantasından çıkarıp telefonun ekranına baktı. Dan yazısını görünce yüz ifadesi tüm huzurunu kaybetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han'ın Öyküsü
RomanceVegası sevecek sevilecekti. Dünyanın en güzel annesi olacaktı. Han düşündüklerine buruk bir tebessüm ekledi. "Hoşça kal, Vega." diye fısıldadı, Öykü'nün ardından. "Karanlık dünyamın gökkuşağı..." Yutkundu. "Hoşça kal." Avucunu dudaklarına değdirdi...