UFUKTAN GİRİŞ

321 79 293
                                    

Değil bir yıl, bir dakikanın bile öyle anları oluyordu ki insanın hayatı tamamen değişiyor; altı üstüne, üstü altına gelebiliyordu.  

Yaşam geçmişte değildi, gelecekte yatıyor olabilirdi ama orada da değildi. Yaşam anlardaydı. Şu anın gerçeğinde gizliydi yaşam ve görmek isteyene asla kapalı kutu değildi. 

Bazı anlar vardı hayatta, hatırlanmak istenmedikleri için iyice sarmalanıp hafızanın en ücra köşelerine gönderilen. O köşeler o kadar karanlık oluyordu ki bakmak bir yana insan gerçekten de unutuyordu bir zaman sonra.

O karanlık ne zaman ortaya çıkıyordu biliyor musunuz? En çok korktuğumuz anda, en çok kaçmak istediğimiz noktada. Geriye yutulmaktan, kaybolmaktan başka çare kalmayacak kadar sarıyordu etrafımızı.

Karanlık.

Evet, karanlık.

Her geçen gün biraz daha büyüyen ve etrafımı saran karanlık. Sönmek üzere olan ışığıma sığındığım bu yerde gün geçtikçe biraz daha soluyorum. Ben söndüğüm zaman bitecekmiş bu oyun, öyle demişti. Anlamsız başlayan öykümün anlamlı kapanışına davetli tüm acılarım, sakladıklarım. Bu oyunu kaybedenlerin hepsiyle aynı görüntüm. Kendi kanıma bulanmış ellerim, ruhuma doğrulttuğum silahım ve boynuma doladığım iple beni yutmak isteyen karanlığa kucak açıyorum.

Ben Gölgeyim.

Aydınlıkta işlenen tüm günahların şahidi, kötülüğün simgesiyim. Şimdi onun deyimiyle; Güneş yerini Gece'ye bıraktığı zaman çıkıyorum ortaya ve haykırıyorum yapılan tüm zulümleri, kötülükleri. 

Günahlarım, ihanetlerim, yaptığım tüm kötülükler birer demir parçasına dönüşmüş, çevreliyor etrafımı. Ruhumun katili orada, dikmiş gözlerini bana bakıyor usulca. Beni, kapattığı bu kafeste yavaş yavaş, acele etmeden öldürüyor. Bedenimden çok ruhuma doğrultuyor elindeki silahı. Her gece bir tabure çekip karşıma vicdanım oluyor, gözlerini ayırmadan beni izliyor. Bazen masallar okuyor. Kanlı masallar bunlar, sonu sisli bitenlerden. Acelesi yok, sabırla hallediyor işini. Yüzünde hep bir gülümseme, gülümsemesinin altında bir katil yatıyor. Korkuyorum. Korku insanı güçlü kılarmış. Beni ise her geçen gün daha da güçsüz düşürüyor. 

Karanlıkta uzanıyorum, boşlukta sarkıyorum; kimse bilmiyor en büyük korkumun karanlıkta kalmak olduğunu.

Onun adı Kurt.

O hep buradaydı, içimizdeydi. O tüm susanların, korkanların, içinde yaşayanların, sessiz aslanların vicdanı. Herkes susarken o çığlık atıyor. Onun çığlıkları altında eziliyorum. Bir kafesin içinde üç hayaletiz, o kendi ormanının kralı Kurt bense hepinizin vicdanının Gölge'siyim. Bir de elimi uzattığım, gözlerinde bulanıklaştığım Güneş'im var. 

Yaptıklarının sebebi gün yüzüne çıktıkça boynumdaki ipi biraz daha sıkıyorum. O katil gibi görünen bir canavar! Öyle çünkü beni öldürse canımı bu kadar yakamaz, beni öldürse sadece kurtuluşumu imzalar. O beni benden koparıyor. Yirmi üç yıllık bir defteri kanla boyuyor. Elinde bir silahı var, gerçekler. Kaçtığım gerçeklerle hayal dünyamı yıkıyor, paramparça ediyor.

"Güneş'i söndürmek yaptığın en büyük hataydı, Kurt. Neden biliyor musun? Çünkü karanlıkta işlenen cinayetlerin şahidi olmaz. Ne bir gölge olur ne de başka bir şey. Ben, bizi hapsettiğin bu karanlıkta senin sonun olacağım. Ve etraftaki tüm aynalar senin acı dolu sesini hapsedecek içlerine, söz veriyorum!"

***

Korku, nefret ve öfkeyle, "işte bunlar!" diye bağırdım kollarım havada. "Belli etmemeye çalıştığın korkun, sonsuz kez güvendiğin adaletin ve arkasına sığındığın deliliğin, bunların hepsi senin sürünün bir parçası. Ancak hepsini alacağım senden; ruhunu sökeceğim bedeninden. Aynı bana yaptığın gibi kalbinden değil oradan vuracağım seni. Tüm o arkasına sığındığın sürün var ya onları kaybedeceksin! Yalnız kurtlara ne olur biliyor musun?"

Kollarım iki yanımda sallandı. Yüzüm kanlı bir gülümsemeyle kaplandı. Daha çok bağırarak, "Ölür şerefsiz, ölür!" dedim. Her zamanki alaycı ifadesi sarsıldı, gözlerimin önünde paramparça oldu o nefret ettiğim tavrı. Sonra ilk defa ciddileşti. Her zaman kambur duran sırtını dikleştirdi ve fısıldadı usulca: "En nihayetinde, herkes gittiğinde Kurt yalnız kalacak, sevgilim." Benim arkasından bağırmam, küfretmem durdurmadı onu.

 Önce Güneş'i söndürdü, şimdi geceyi arındırmak istiyor gölgelerden. Sonra...sonra o da gidecekti. Ya o sürüyü terk edecekti ya da ben onu sürüsünden ayıracaktım. Ama sonunda yalnız kalacaktı. Ve her yalnız kurt gibi o da sessiz ulumalar arasında ölecekti.

***

Merhaba sevgililer,

Uzun zamandır aklımda büyük bir yer kaplayan, gece gündüz demeden şekillenen ve şekillendikçe biçim almak isteyen kurgumla beraber karşınızdayım. Genellikle sonda yazılan kısmın birazını ben şimdi yazmak istiyorum. Henüz beni de karakterlerimi de tanımadığınız için belki de duygusuzca okuyup hemen ilk bölüme atlayacaksınız, belki de hiç okumadan geçeceksiniz. Hiç önemli değil, içinizden ne yapmak geliyorsa düşünmeden yapın.

Ben çocukluğumdan beri kitaplara da insanlara da çok düşkün olmuşumdur. Bu düşkünlüğü yanlış anlamayın, lütfen. Kitapların içinde yaşamaya bayılırdım. Bazen hızımı alamaz defalarca açar açar tekrar okurdum. Ağlardım, gülerdim, merak ederdim, korkardım...

Ben kitaplara ne kadar yakınsam insanlara da o kadar uzaktım. Hep uzaktan izlemeyi tercih ederdim. Merak ederdim. İnsanlara birer kitap gözüyle bakardım, hala da öyle bakarım. İçlerinde ne yaşadıklarını bilmek isterdim. Düşüncelerine, duygularına, hayallerine, hedeflerine her şeylerine kadar bilmeyi deli gibi isterdim. Ama dedim ya hep uzaktan tahminler yürütürdüm, hiç gidip de konuşmaya çalışmazdım. Çekinirdim bir nedenden dolayı. Bir başlasam konuşmaya aslında kimse tutamazdı beni.

Sıkıldım bir zaman sonra bu durumdan. Bende oturdum, aldım elime kağıt kalemi, yazmaya başladım. O insanlarla konuştum, konuşturdum, bir nevi. Onlar bilmediler ama ben onları hayal dünyamda şekilden şekle soktum. Zaman içinde aştım kendi sınırlarımı. Hayal dünyamdan çıkıp gerçekliğe karıştım. Ne kadar konuşmaya, derdimi açmaya, dert açılmasına alışsamda bırakamadım yine de en büyük alışkanlığımı. Yazdım, yazdıkça iyi hissettim. Benim en güzel anılarım hep kendi dünyamın içinde gerçekleşti.

Yazdığım, kaleme aldığım her karakter sizlerden biri olabilir. Kulağımda kulaklığımla metroda otururken yanıma oturan ve düşünceli gözleriyle dışarıyı izleyen kız, sen olabilirsin. Sokakta elimde bim poşetleriyle eve doğru adımlarken yanımdan hızla geçip telefonda konuştuğu birine kızan genç, sen olabilirsin. Parkta tek başıma oturmuş düşüncelerimle boğuşurken gelip bana papatya veren minik çocuk, sen olabilirsin. Kasada sıra beklerken arkamda sabırsızca oflayan eşlerden biri, sen olabilirsin.

Ben insanları önemserim, değer veririm. İnsana insan olduğu için değer verilir, değil mi?

Belki de ilk defa korkularımdan birinin üstüne emin adımlarla gidiyorum ve bu kurgumu size açıyorum. Size, sizi açıyorum. Umarım bu yolda benimle beraber güler, ağlar, hissedersiniz. İnsan hissedebildiği yerde insandır. Mükemmelliyetçi tarafım her zaman daha ağır bastığı için sık sık yazdığım bölümler üzerinde değişiklikler yapma ihtiyacı duyarım, bu yüzden sizden şimdiden özür dilerim. Bölümler biraz geç kavuşabilir size. Çok uzattıysam kusura bakmayın. İlk bölümde görüşmek dileğiyle.

<3 

Benim gerçekle örtülü hayal dünyama şimdiden hoş geldiniz!

Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız KalacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin