İnsan olmak.
İnsan olmak açgözlü olmak demek, doyumsuzluk demek. İnsan olmak, bencil olmak, düşüncesiz olmak demek. Bu günlerde hepimiz oldukça insanız! Öyle ki en azından eskiden dünü anımsardık az da olsa; bu günlerde bir dakika sonrasını bile hatıralarımızda barındırmıyoruz. Biz gerçekten de insanlığın en aşağı sularında, kandan bir gölün içinde yüzüyoruz. O kan sevdiklerimize ait, yedi göbek yabancımız olan katledilmiş bir kıza ait, kabul edilmeyen ve sopalarla vahşice öldürülen bir oğlana ait, çocuklarına yemek alacak parası bile olmadığı için kendini asan bir babaya ait, ailesinin gözleri önünde eriyişini izlemeye dayanamayan bir anneye ait. O kan hepimizin ellerinde, yavaş yavaş tüm vücudumuza yayılıyor.
Biz gerçekten de insanız, insanlığın gerçek yüzüyüz.
"Annem hakkında benden daha çok şey bildiğini mi söylüyorsun?"
Sinirle gülüp demirlerden birine vurdum. Yüzümde en sahte ifademle, güçlü taklidi yapıyordum dakikalardır ancak daha fazla dayanabileceğimden emin değildim. Kurt sakince kendi etrafında dolandı. Kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpekten farkı yoktu. Aniden durup, "Eğer etrafında gerçekleşen olaylar bir okyanus olsaydı Gölge, sen ufak bir damladan başka bir şey olamazdın. Ancak seni tanıdım ben, gördüm. Sen bilmek isteseydin tüm okyanusu karış karış gezer, öğrenirdin. Fakat o damla olmayı tercih ettin," diyerek gülümsedi. Dişlerimi alt dudağıma sertçe bastırdım. "Cahillik mutluluktur derler, Gölgeciğim. Sıkma canını, seçtiğin yol kısa süreli de olsa güzeldi." Geri geri gidip tozlu ve pis yer yatağına bedenimi bıraktım. Her defasında havaya saçılan toz dumanını görmezden geliyordum.
"Şimdi eğer hazırsan," diyerek kafese yaklaştı ve kafasını iki demirin arasına yerleştirdi. "Sana küçük bir kızın hikayesini anlatmaya başlayacağım." Birden geri çekilip kafasını kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Çıkık adem elması hareketlenmişti. Döndü ve Güneş'in halihazırda açık olan kapısından içeri girip yatağımın başına geçerek bizi ayıran demirlerden birine sarıldı.
"Her anne bir zamanlar çocuk olmuştur ve yine her annenin de bir annesi vardır, Gölge. Kendi annenin hayat hikayesini ucundan bile hiç duymadın bu zamana kadar, değil mi? Merak da mı etmedin?"
"Ben duymak istemiyorum, hiç istemedim." Ne kadar kabul etmek istemesem de haklıydı. Ben bunca sene her zaman kaçmıştım gerçeklerden. Kendi gerçeklerimden, annemin, babamın, abimin gerçeklerinden. Arkadaşım dediğim insanlardan bile kaçmıştım! Güçlü gibi davranmak kolaydı. Ama güçlü ve sarsılmaz biri gibi durup, gerçeklerin altında ezilebilecek kadar korkaktım ben, biliyordum. Kurt, "Yine yapıyorsun sevgili ama üzgünüm, burası bu yüzden var. Bu kafesin her bir demiri senin gerçeklerin ve hayallerin. Sense onların içine hapsolmuş bir ruhsun," diyerek parmağını bana doğru uzattı. Tam uzanıp parmağını tutacaktım ki hızla geri çekti. Tutup kırarcasına bükeceğimi bakışlarımdan mı anlamıştı?
"Nerede kalmıştık? Küçük Asu diyorduk! Anneannen veya deden hakkında pek bir şey bilmiyorsun, değil mi? Anneannenin ismini biliyorsundur ama."
Sessizce, "Sultan. Dedem de Mustafa," diye fısıldadım. Haklarında bildiğim tek şeydi isimleri. "Ah ah evet evet! Sultan Teyzemiz erken yaşta kocasını kaybetmiş. Trafik kazası diyorlar ancak başka söylentiler de var, sevgilim. Daha bir yıl dolmadan başka bir adamla evlendiği için çıkmış sanırım söylentiler. Köy ortamını bilirsin, o onu der başkası onun o dediğini evirir çevirir falan filan... Annen o zamanlar dört beş yaşlarındaymış. Çocukluk resimlerini görmüştüm. O gerçekten de çok...ne derler ki?"
"Sevimli."
"Evet evet o evet, sevimli! İlk birkaç yıl sorunsuz geçmiş günleri. Annen okula başlamış, Sultan Teyze hamile kalmış," deyince kafamı hızla ona doğru çevirdim. Tam gözlerimin içine bakarak sırıtıyordu. Ne bir teyzem ne de dayım vardı. Olsaydı annem söylerdi, değil mi? Söyler miydi? "Dünya tatlısı bir dayın olmuş sevgilim, yey! Annene pek benzemese de yine de sevimliymiş. Ne güzel duruyor değil mi, Gölge? Baba çalışıyor, anne evle ilgileniyor, çocuklar sorunsuz büyüyor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız Kalacak
Mystery / ThrillerBir kafeste üç hayalettik biz; kendi ormanının acımasız kralı Kurt, insanların susan vicdanı Gölge ve solmuş, sönmek üzere olan Güneş'im. "Güneş'i söndürmek yaptığın en büyük hataydı, Kurt. Neden biliyor musun? Çünkü karanlıkta işlenen cinayetlerin...