ÇÜRÜYEN RUHLAR CENNETİ

66 33 10
                                    

Bir çocuk gülebildiği, ışığını özgürce saçabildiği yerde çocuktur. Eğer o çocuğu susmaya zorlar, gözlerini yumup ışığı görmesini engellerseniz içine gömersiniz olması gereken ruhu. O gömülü duran ruh kendini beden büyüdükçe farklı şekillere sokar. Kiminde kıskançlıkla, kiminde merhametle doğar. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük suçtur içindeki ışık saçan ruhu gizlemesi için onu karanlıkla tanıştırmak. 

Ne ara uyuduğumu bilmiyordum ancak gözlerimi araladığım an her şeyin bir kabus olmasını ne kadar çok istediğimi hatırladım. Fakat olduğum yerde, aynı pisliğin içinde, duruyordum. Uyandığımda fark ettiğim ilk şeylerden biri yatağın ucuna konan ağzı kapalı kova oldu. Sanırım ne için orada olduğunu anlamıştım ve bu midemi daha da allak bullak etmişti. Siyah dar paça pantolonum ve turkuaz rengi sade tişörtümle çıkmıştım evden. Dışarı çıkacağım zaman hava soğuk değildi ancak burası buz gibiydi ve durmadan titriyordu bedenim. Koca alanı aydınlatan tek bir lamba vardı ve arada sönüp tekrar yanıyordu. Karanlıkta kalmaktan hoşlanmazdım, özellikle de teksem. Hoş, aslında burada tek değildim bakıldığı zaman.

 Yan kafesteki yatakta uzanan adama çevirdim kafamı. Uyandığımdan beri ondan çıkan ne bir sese şahit olmuştum ne de en ufak bir kıpırtıya. Bakışlarımı tekrar ayakkabılarıma çevirdim. Boğazım o kadar kurumuştu ki yutkunmak bile işe yaramıyordu artık. Karnımdan da sürekli  sesler yükseliyordu. Açlığa alışkın bünyemi kaybedeli beş sene oluyordu. Kapı açılma sesi yükseldi ve çıplak ayaklarının sesi kulaklarıma doldu kahverengi adamın. Çok geçmeden kendisi de ortaya çıkmıştı. Yüzünde aynı alaycı gülümsemesi ve sinirlerimi bozan hareketleriyle tam karşımda durup kollarını iki yana açtı. 

"Günaydın ve iyi geceler!"

Ellerinde bir şeyler tutuyordu ancak açlıktan görüşüm bile kaymaya başlamıştı. Yaklaştıkça bunların ekmek ve su olduğunu anladım. Midem coşkuyla guruldamaya başladı ekmeği fark eder etmez. Kahverengi adam elindekileri kaldırarak, "size özel nefis bir yemek getirdim hanımefendi sevgili," dedi. Kafesin demirlerinden önce ekmeği sonra da suyu geçirdi. Yavaş hareketlerle ikisini de alıp tekrar yatağa oturdum ve sırtımı soğuk duvara yasladım. Yarım ekmeğin içinde az miktarda peynir vardı. İştahla ilk ısırığımı aldım ve hemen ardından suyumu içtim. Hepsini bitirmeden yastığın kenarına bıraktım. Bir daha ne zaman getireceğini bilmiyordum sonuçta. Artık daha dinç hissediyordum. 

"Kimsin sen? Benden ne istiyorsun peşin peşin söyle deli herif!"

"Zaman nasıl hem bu kadar yavaş hem de hızlı ilerleyebiliyor sevgili? Ayak uydurmak çok zor. O kadar çok hayalini kurdum ki bu anın bir zamanlar imkansız gibi geliyordu seni burada görmek. Ama bak, buradasın! Sen de Güneş'te olmanız gereken yerde; kafeslerinizdesiniz!" Ellerini çırpıp kahkaha attı sanki dünyanın en komik şeyini söylemiş gibi. Asla rahat durmuyordu ve bu dikkatimi sürekli dağıtıyordu. O kadar anlamsız geliyordu ki söyledikleri ne diyeceğimi şaşırıyordum. 

"Kısa kes lan, kısa kes! Adam akıllı açıkla şunu; kimsin sen belasını siktiğimin delisi? Hangi hakla beni, bizi böyle bir yerde tutarsın?"

"Uu sevgili kızdı," diyerek yaramazlık yapmış ve annesi tarafından cezalandırılan bir çocuk gibi ellerini arkasında birleştirdi. "O zaman küfür bombardımanına tutmadan sen beni, ben kendimi mi tanıtayım sana?"

"Evet!"

Derin bir nefes aldı ve olduğum kafese daha da yaklaştı. "Benim adım Kurt," dedi duraksamadan önce gizemli bir sesle. "Çok uzaklardan gelmedim ama yakınınızda da değildim. Kendi ormanında hayatta kalmaya çalışan bir kurtken sevgilisini kaybedince intikam aramak için o ormanı terk eden ve insanların arasına karışan, onları tanıdıkça daha da nefret eden bir kurt oldum. Benim masalımı dinleyeceksin sevgili bir gün, ben anlattıkça sen daha da kaybolacaksın ormanımda. Kayboldukça anlayacaksın beni."

Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız KalacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin