-02.04.2020-
Korku mudur insanı cesur kılan? Korku mu sebep olur en büyük savaşların başlamasına? Bir cinayet işlenir uzakta ve yankılanır ölümün sesi kulaklarda. Benim katilim kimse değildi, hayır. Ben kendi kendimin katili olmuştum. Ellerim kanlı, ruhumda acı bir sızı...Bu bir oyundu, kanlı bir oyun. Oyuncuları ise ne masumdu ne de suçlu.
Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken fark ettiğim ilk şey keskin ve burun sızlatan bir koku oldu. Yüzüm buruşurken gözlerimi de aralamaya çalıştım. Tüm bedenim uyuşmuş, işlevlerini unutmuştu. Görüşüm bulanıktı ama yine de korkuyla nefesimi vermeme yetmişti. Ne kadar zaman geçmişti emin değildim ancak bir süre sonra net bir şekilde görmeye başlamıştım. Ağzım bağlı ya da bantlı değildi fakat yine de açamıyordum bile. Yerde bacaklarım çapraz duracak şekilde uzanıyordum ve ellerim arkamdaki demirlerden birine kelepçelenmişti. Kelepçeler bileklerimi tahriş etmişti. Oradaki acı içinde bulunduğum şokun yanında bir hiçti.
Bacaklarımı oynattım ve etrafımı görmeye çalıştım. Havası boğuk, ışığı yetersiz bir yerde mahsur tutuluyordum. Tam karşımda eski püskü bir yer yatağı vardı. Yatağın üstünde pis olduğu her halinden belli, rengi kaçmış bir çarşaf ve yastık bulunuyordu. Midem bulanmaya, nefesim ağırlaşmaya başlamıştı. Ben neredeydim? Nasıl buraya gelmiştim? Daha çok hareket ettim ve ağzımı açıp anlaşılmayan homurtular çıkardım. Elimden daha fazlası gelmiyordu. Tüm enerjim çekilmiş gibiydi. Çok uzaktan gelmeyen bir kapı açılma sesi duyar duymaz daha çok tedirgin olmakla beraber kendime korkmamam gerektiğini hatırlattım.
Keyifli bir ıslık sesi yankılandı kulaklarımda. Yere çarpan çıplak ayak sesleri sardı etrafı. Yine bir kapı açılma sesi geldi ve adımlar daha da yaklaştı. Aniden baktığım yer yatağına biri çökünce korkuyla hıçkırdım. Bana gülümseyerek bakan adamı hayatımda daha önce görmemiştim. Böyle birini görsem unutmazdım, değil mi?
Dudaklarını baştan sona yaladı ve sararmış dişlerini göstererek, "hoş geldin sevgili," dedi. Ağzımı açıp neler olduğunu soramadım, küfredemedim ya da her hangi bir inilti koparamadım. Gözlerimi bile büyük bir çabayla kırpacak gücü buluyordum kendimde. Kafasını yana yatırdı ve saçlarının düşmesine izin vererek, "sonunda her şeyi bitirmek için başlayabileceğiz, sevgili," diye fısıldadı. Nefeslerim hızlandı, içimi aynı anda hem korku hem de endişe sarıp sarmaladı. Karşımda ürkütücü şekilde gülümseyen adamın omzundan aşağı hafif sarkan koyu kahverengi saçları, seyrek kaşları ve kocaman yeşil yeşil parlayan gözleri vardı. O kadar sıska ve çelimsiz duruyordu ki onu başka bir yerde başka bir şekilde görsem acırdım haline. Sıska bedenini yer yer kirli olan beyaz gömleği, saçıyla aynı tonda ceketi, kravatı ve pantolonuyla örtmüştü. Baştan sona kahverengiyle kaplamıştı kendini. Tek renkli yeri gözleriydi ki beni asıl ürküten de orasıydı.
"Bileklerin acımış olmalı, üzgünüm. Ama tedbirli olmak lazım değil mi? Sen tanıdığım en güçlü insanlardan birisin sonuçta."
Üzerime geldi ve uzanıp kelepçelerimi çözdü. Kollarım da serbest kalmıştı! Yok, tek bir mimiğimi bile oynatamıyordum. Pis kokusu nefesimi tutmama neden oldu. İğreltiyle yüzüne bakmaya başladım ama o duyguyu bile verecek halim yoktu. Hayal kırıklığına uğramış bir halde, "görünen o ki kendine gelmeni beklemem gerekecek. Bu halde eğlenmemiz ya da tanışmamız mümkün değil!" dedi. Eğlenmek? Tanışmak? Bana ne yapacaktı? Kim göndermişti onu? Etrafımda bana zarar vermek için tetikte bekleyen o kadar çok kişi vardı ki hangisinin bu herifi göndermiş olabileceğinden emin değildim. Zaten düzgün bir şekilde düşünecek kafam da yoktu şu an!
Oflayarak ayağa kalktı ve yavaş hareketlerle benden uzaklaştı. Bulunduğum yerin kapısını kilitledi ve aynı tempoyla yürümeye devam etti. Kolumu uzattım ve yerden destek alarak doğrulmaya çalıştım. Başarısız olunca tekrar, tekrar ve tekrar denedim. Biraz da olsa bedenim açılmaya zihnim berraklaşmaya başlamıştı. Artık sol tarafımı da görebiliyordum. Birkaç adım önümdeki alan da iri demir parçalarıyla kaplıydı ve böylelikle içinde bulunduğum yeri bir kafes haline getirebilmişti. Kafamı oynattım ve ellerimin kelepçelendiği demirlerin arkasında da bir kafes olduğunu, birinin daha orada olduğunu gördüm!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız Kalacak
Mystery / ThrillerBir kafeste üç hayalettik biz; kendi ormanının acımasız kralı Kurt, insanların susan vicdanı Gölge ve solmuş, sönmek üzere olan Güneş'im. "Güneş'i söndürmek yaptığın en büyük hataydı, Kurt. Neden biliyor musun? Çünkü karanlıkta işlenen cinayetlerin...