BİR TİYATRO SAHNESİ: HAYAT

22 5 0
                                    


Deniz'den

Tercihler miydi bizim ve etrafımızdaki insanların kim olduklarını belirleyen? Yaptıklarımız ve yapacaklarımız mıydı kimliğimizin altına imza atan? Kim olduğumuz mu önemliydi özünde yoksa kim olmak istediğimiz mi? 

Hayat herkese başka yüzünü göstermeyi tercih ederdi. Bazen insanlar gördüklerinden çok görmek istedikleri gibi yaşarlardı. Ben de onlardan biriydim. Karanlığın içinde bile görmek istediğim ışığı her daim bulurdum. Bazen de yüzümü çevirir ya da gözlerimi bile isteye kapatırdım. Beş yaşımda annem tarafından terk edilmiş ve o günden sonra hiç kimsenin beni bir daha yanında istemeyeceğini düşünmüştüm. Bir insanı annesi bile istemezken başkası neden istesindi ki? 

Ben her gece ağlayarak annemin kapıdan çıkıp gelmesini beklerken o kapı sarı saçlı bir kız tarafından açılmıştı. Masmavi gözleri gerçeğe inat umutla parlıyordu. Benim aradığım ışık oydu; Hayat'tı. Hayat'la tanıştıktan sonra her gece kapıya bakarak ağlamak yerine ertesi gün hangi yaramazlıkları yaparak müdire hanımı delirteceğimizi düşünmeye başlamıştım. Kaldığımız evdeki neredeyse tüm çocuklarla iyi anlaşırdı Hayat. Onun sayesinde ben de yeni arkadaşlar edinir, onun gibi insanlara değer vermeyi öğrenirdim. Bir yıl sonra Hayat bir aile tarafından evlat edinilince hem onun adına sevinmiş hem de giderken hepimiz deli gibi ağlamıştık.

Biz birbirimizden başkası olmayan kardeşlerdik, aileydik. Ağlardık, gülerdik, haylazlıklar yapardık, cezalar alırdık ama bunların hepsini beraberce atlatırdık. Biz, Hayat tamamen gitti, bir daha dönmeyecek diye düşünürken daha ertesi gün yeni ailesiyle birlikte ziyaretimize gelmişti. Onun annesi ve babası sadece ona değil, hepimize kol kanat germişlerdi. Bizimle çocuk da olmuşlardı, bize nasihat eden yetişkinlerde. 

Her şey çok güzeldi, hayat bize güler yüzünü gösteriyordu derken zamanın ilerlemesiyle bazı şeyler değişmiş, bir daha da eskisi gibi olamamıştı. Büyümenin getirdiği farkındalık ve acıların netliği hepimizi değiştirmeye yetmişti. Yurttan ayrıldıktan sonra Hayat'ın ailesine daha fazla yük olmak istemediğim için başka bir arkadaş grubuyla takılmaya başlamıştım. Hayatta kalmak için, ülkede barınmak için, kendi yollarını çizen bir grupla birlikteydim. Başkasının çabalayarak kazandığı ekmeği gizlice çalarak açlığımızı gidermeye çalışırdık. İnsanları taciz eder, zorla paralarını alırdık. Gün geçtikçe alışmaya başlamıştım artık bu duruma. Çalmak zorunluluktan çok hobiye dönmüştü. İçi boş, anlamsız hayatlarımıza en azından bir duygu, eylem katıyordu.

Beni bu hale sokan neydi? Kendi tercihlerim miydi beni bu kadar alçaltan yoksa halkın ve devletin dışladığı insanlar olmanın getirdiği kızgınlık mıydı? Mutlu aile tablolarından birinde asla olamayacak olmam mıydı bu denli kırgın olmam? Ben ne kadar değiştiysem Hayat'ta o kadar aynı kalmıştı. Hatta daha da parlamaya başlamış, etrafındaki insanları kendine çeker olmuştu. Bazen istemeden de olsa kıskanırdım onu. Onun da annesi babası yoktu ilk başta, aynı bizim gibi umutsuzdu. Nasıl olmuştu da sadece kendini değil bizi de umutlandırmış, hayata bağlamıştı? 

Kötü şöhret etiketi üstüme yapışmış kalmıştı. Başka grupların ve polislerin hedefi haline gelmiştik. Çok kez hapse girmiş, dayak yemiş ve hırpalanmıştık. Ben her birini yaşarken Hayat'ta yanımdaydı. Sürekli bahsettiği doğru yola sokmaya çalışıyordu beni. Onu dinlemiyordum, dinlemek istemiyordum. Ta ki bir gün benim yüzümden onun başına bir şey gelene kadar. Onu o şekilde gördüğüm an kaynar sular başımdan aşağı dökülmüş, vicdanım ve kalbim taşar olmuştu. İlk olarak gruptan ayrılmış ve okulu asmayı kesmiştim. Hayat'ın ailesi sayesinde devlet okullarından birine girebilmiştim ancak ciddiye hiçbir zaman almamıştım. Ne zamana kadar sokaklarda kalıp, başkalarının emeğini çalmaya devam edecektim? Sevdiğim biri ciddi bir zarar görene kadar mı?

Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız KalacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin