**2015**
Atılan her adım geleceğe götürürdü insanı.
Gelecekse ölüme.
Attığım her adım ölüme gidiyordu. Çok uzaktan gelmeyen bir ses fısıldıyordu, koş diye. Ne kadar hızlı koşarsan o kadar çabuk kurtulursun bu azaptan. Canını yakan her şeyi geride bırak, sadece koş. Ben koşmak istiyordum, ayaklarım varmıyordu.
Kapattım gözlerimi, kalbimi dinledim. Bana çok uzak olmayan o ses yavaş yavaş yok oldu. Büyük bir sessizlik kaplayacak sandım her yeri, yanıldım. Kalbimin sesi meğer ne kadar net duyuluyormuş. Kapatsam ve dinlesem nasıl da rahat işitecekmişim onu.
Kalbim bana dedi ki, koşma.
Kalbim bana gözlerimi açmamı söyledi.
Bilinmezlikleri kucaklamamı istedi.
Ben hayatımda ilk defa kalbimi dinledim, ona karşı çıkmak yerine boyun eğdim. Korkularım çığlık çığlığa feryat etti. Bedenim korkularımın onu yönetmesine izin verdi ancak ruhum kalbimin sözünden çıkmadı. Ben kendi bedenimin, ruhumun sahibiydim. Ömrüm boyunca o karanlık odada tıkılı kalacağımı sandığım zamanlar gibi kontrolümü onlara vermedim, vermeyecektim.
Ne ben o odanın içindeki küçük kızdım ne de onlar eskisi kadar güç sahibiydi üzerimde. Bu hayata gelmeyi isteyen ben değildim belki ama kalmak için ne gerekiyorsa yapacaktım.
Ben umutsuzdum, umutsuzluk güçsüzlüğü temsil ederdi; öyleydim de. Ben yaşamak nedir bilmezdim, öğrendim. Bir bahçe görsem ve içinden geçsem, sadece yürümeye ve yolu bitirmeye odaklanırdım. Yaşamayı öğrendikten sonra o bahçedeki her bir çiçeğe bakmaya, onları koklamaya ve yanlarında uçuşan böceklerin sesini işitmeye başladım.
Ben yaşamayı öğrendim, hayatıma hayat kattım.
Yalnızlık dikenli bir gül gibiydi kimi insan için. Uzaktan bakıldığı zaman cezbedip büyülerken eline aldığında canını yakardı. Yalnız hissetmek, kendini hiçbir yere ait görmemekle başlardı. Bir kere o aitlik duygusunu kaybettikten sonra yalnızlığın ruhuna işlemesine izin verirdin. O duyguyu ruhtan koparmak neredeyse imkansızdı.
En zoru da nasıl hissettiğini gösterememekti. Eline tutuşturulan maskeyi takmak ve ne olursa olsun çıkarmamaktı en zoru. Bazı duygular daha ne olduğunu anlayamadığın, hayatın kendisini tanımadığın zamanlarda, öyle bir bağlanırdı ki ruhuna artık bir bütün olurdun onlarla.
Korkuyordum.
Kaçamıyordum.
Gözlerim açık yatakta uzanıyordum dakikalardır. Uyanalı uzun zaman oluyordu. Uyanır uyanmaz yataktan çıkmazdım hiçbir zaman. Bir süre daha uzanır ve düşünürdüm.
Düşünürdüm, düşlerdim ve düşerdim.
Ben hayalleri olan bir kızdım. Korkardım, hayal dünyama kaçardım. Üzülürdüm, kendi kurduğum dünyanın içinde yine kendimi teselli ederdim. Canım acırdı, yine oraya giderdim. Tek yapmam gereken gözlerimi kapatmak ve kendimi güvenli kalemde hayal etmekti.
Yorganı ayaklarımla ittirdim ve dikeldim. En azından çalıştım. Sırtımdaki yaralar bir bir sızlamaya başladı. Bir kez daha ve bir kez daha. Dikkatlice yataktan çıktım. Odamın kapısını sessizce açtım ve en hızlı şekilde banyoya girdim. Kafamı kaldırmadan musluğu açtım ve yüzümü yıkadım. Aynaya bakmadan çıktım ve kendi odama döndüm. Odamdaki ayna yıllardır siyah bir örtüyle kapatılmıştı. Ben kapatmıştım, aynı koridordakileri örttüğüm gibi onları da gizlemiştim. Yavaş hareketlerle beyaz dolabımı açtım ve okul üniformalarımı aldım. Krem rengi pantolonu ve beyaz gömleği üstüme geçirdim. Gömlek en son senenin başında ütülenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız Kalacak
Mystery / ThrillerBir kafeste üç hayalettik biz; kendi ormanının acımasız kralı Kurt, insanların susan vicdanı Gölge ve solmuş, sönmek üzere olan Güneş'im. "Güneş'i söndürmek yaptığın en büyük hataydı, Kurt. Neden biliyor musun? Çünkü karanlıkta işlenen cinayetlerin...