BOŞLUKTA YANKILANAN ÇIĞLIK

67 21 3
                                    


Sımsıkı yumulan gözler altında harap olmuş duygularla yaşamak zorunda kalan sen, ben ve biz alnımızda kara lekeyle doğmuş, Tanrı'nın dışladığı insanlardanız.

Korku, en cesur insanı bile dizlerinin üstüne çöktürmeye yetecek kadar güçlü; en korkak insanı alevlendirecek kadarsa hiddetliydi. Korkunun tüm bedenimi işgal etmesine izin verirken, kontrolü keskin duygularıma bırakmıştım. Öyle ki boynuma sarılan kolları ve alnıma dayatılan silahın soğuk namlusunu bile hissetmeyecek kadar donmuştum.

Kimsenin zarar görmediğini anlayınca dolan gözlerimi iyice yumup içimden şükretmiştim. Asıl tehlike beni hedef almış, içerideki iki insanı es geçmişti. Arkamdaki adamın hızla atan kalbinin sesini duyabiliyordum; o kadar yakınımdaydı. Silahı iyice bastırıp, "tek bir yanlış hareketinizde acımam gebertirim bu kızı!," diye bağırdı. Hayat, Deniz'in arkasında bağırıp anlamsız sözcüklerle bu tarafa gelmeye çalışsa da Deniz izin vermiyordu. Vermemeliydi de zaten!

"Lan mafyanın iti, kızın ne suçu var? Gücünüz gençlere mi yetiyor? Bırak silahı, bırak bırak! Gel lan teke tek!" 

"Hayat ne diyorsun yine ya? Cesaret patlaması yaşamanın sırası değil!"

"Dur Deniz sen bir karışma bizim işimize. Bırak biz mafyalar içimizde halledelim şunu!"

Biri acilen bu kızı susturmalıydı! Kafasına silah dayatılan bendim ama onun kadar hırçın davranmıyordum. O bağırırken ve Deniz büyük bir çabayla onu zapt etmeye çalışırken ben ve arkamdaki şahıs çoktan dış kapıya kadar gelmiştik. O kadar üşüyordum ki alnımdan soğuk terlerin aşağı süzüldüğünü hissediyordum. Tuhaftır ki bir yandan da bunalmış hissediyordum; terliyordum deli gibi. O odaya attığım ufak bir bakış bile beni bu hale sokmaya yetmişti. Dış kapıdan çıktık ve saniyeler sonra iki araba evin önüne park edildi. İçlerinde kimin olduğunu göremiyordum.

"Lan Deniz malı, kızı götürüyorlar lan! Deniz!" Hayat amansızca çırpınıp bir şeyler yapmaya çalışsa da boştu. Arabanın camlarından gözlerimi hızla çekip yere indirdim. Çok geçmeden sıska bedenim içeri atılmıştı. Son bir umut Hayat'a bakarak, "abim!" diye bağırdım. Babam dememiştim, abim demiştim. Son anda bile aklıma yalnızca o gelmişti. Her şeyden sonra bir de bu olayı duymak onu paramparça edebilirdi. Kapı kapandı ve yanımda iri yapılı adamlarla ilerlemeye başladık. 

Etrafta bir sürü kamera, komşu olmalıydı. Bir şekilde bu durumdan kurtulacağımdan emindim ama nasıl olacaktı onu bilmiyordum. Babam kızını kaçırmalarına üzülmek yerine, kendi camiasında 'kızını bile koruyamayan adam' olarak anılmamak için mecburen bir şeyler yapacaktı. Kaşlarım çatık adamları inceledim. Hepsi iri yarı ve buz gibiydiler. İçlerinden birinin telefonu çaldı. Esmer tenli ve koyu renk gözleri vardı adamın.

"Efendim, istediğiniz gibi kızı aldık. Evet, bahsettiğiniz eve götürüyoruz." Karşı tarafı dinleyip, "siz nasıl istersiniz," diyerek telefonu kapattı. Soru sorma hakkımı bunlarda kullanmamalıydım. Belli ki bu iri adamlar da birinin köpeğiydi. Babamın işlerine bulaşmak için yaşım henüz genç değil miydi? Daha zamanı var sanıyordum. Dışarıdan bakan biri normal bir yolculuktayım sanırdı. Birini kaybetme korkusu, kendimi kaybetme korkumun üstüne geçmiş ve onu ezip tuzla buz etmişti. 

Ölümden, ölmekten, korkmamıştım asla. Çocukken ne demek olduğunu tam anlayamadığım zamanlarda bile ölüm için hazırlıklıydım. Kırk dakika ya geçmiş ya geçmemişti ki arabalar durdu. Kolumdan tutup beni çekiştiren adama bakarak, "yavaş ol, bir yere kaçacağım yok," dedim. Devam edince yüzüne tükürüp kolumu çekmeye çalıştım ancak o daha da sinirlenip sağ yanağıma sert bir tokat attı. Tokadın etkisiyle tüm yanağım uyuşmuştu. Dişlerimin arasından küfredip çekiştirdiği yere gittim. Bir evin içine girdik ancak ben kafamı kaldırmadığım için nasıl bir eve girdiğimizi söylemek zordu. Aynı adam bir odanın kapısını açıp bedenimi içeri fırlatınca bu sefer yüksek sesle, "piç kurusu," diye bağırdım. Kapının kilidi çevrildi ve ben tek başıma kaldım.

Herkes Gittiğinde Kurt Yalnız KalacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin