REFLECTİONS
XV. TUZAKLI YOL
"Nasılsınız çocuklar?" Katrina ve Jaehyun yanımıza vardığında ben sinirden delirmek üzereydim. O gece resmen beni korkutmak için saçmalamıştı ve Taehyung'a bir şey olduğunu sanmıştım.
Hera hiçbir şey anlamadan bizi izliyordu. "İyiyiz Katrina. Sen nasılsın?" Jungkook, Katrinaya cevap verdiğinde elimi tutan elini sıktım.
"İyiyim sanırım. Jaehyun bu gün okulda olduğunu söyleyince yanına gelmek istedim. Gelmişken sizi de görmek istedim. " Güldüm. "İyi yapmışsın." Ve ardımdan kimse konuşmadı. Katrina bana ben de ona bakıyordum. İkimiz de sahte gülmüyorduk. Sert ve soğuk bakışlardı bunlar sadece.
Ne Katrina ne de ailesi aptaldı. Bu kadar tehlikeli ve bu kadar büyük paralarla oynayan kimse aptal olamazdı. Neye bulaştıklarını çok iyi biliyorlardı.
"Otursanıza." Jaehyun gergince nefes verdi. "Gidelim biz-" Katrina gülümsedi ve yandaki masadan bir sandalye çekip karşıma oturdu. Jungkook'tan elimi ayırıp ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. Yüzümde dalga geçer gibi bir ifade vardı. Hareketlerimden kendimi kaybettiğimi fark etmiştim ama durmak istemiyordum. O geceyi hatırladıkça onun da üzülmesini istiyordum.
"Bu Hera. Jungkook'un çocukluk arkadaşı. Bu da Katrina." Jaehyun, sessizliği bozmak için Hera ve Katrinayı tanıştırdı. "Jaehyun'un sevgilisi." Diye ekledim Jaehyun'un cümlesinin sonuna. Jaehyun kısa bir an bana bakmıştı. Söylenmesini istemiyorsa sevgili olmamalıydı.
"Gidelim mi?" Jungkook'un sessizce sorduğu sorusuna cevap vermedim. Sinirimi Katrinadan çıkartmaya çalışıyordum ama daha çok sinirleniyordum.
"Sen de mi burada okuyorsun Hera?" Hera olumsuz anlamda başını salladı. "Hayır. Jungkook'u görmeye geldim."
"Ah, anladım. Onu çok seviyor olmalısın." Ağzımdan küçük bir kahkaha kaçmıştı. Tuzak soru. Amacı ortalığı karıştırmaktı. Hera'nın tek bakışından Jungkook'tan hoşlandığını anlayabilirdi, ki anlamıştı da zaten. Geldiğinden beri Hera sadece Jungkook'a bakıyordu.
"Tabiki Rosé kadar olmasa da. Onları ilk gördüğümde kesinlikle birbirlerine aşık olduklarını düşünmüştüm. Sürekli birlikteydiler, ama sonra Jaehyun sevgili olmadıklarını söyledi. " Hera yutkunurken ben bu kızla ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. O sırada Jungkook güldü.
"Sevgili olsak da olmasak da bu kimseyi ilgilendirmez zaten Katrina." Katrina'nın yüzü donmuştu. Kısa bir durgunluğun ardından mahçupça yüzünü astı. "Sadece yakıştığınızı söylemek istemiştim." Hera ayağa kalktı. "Her neyse, benim bazı işlerim vardı. Seni akşam ararım Jungkook." Hera çıkışa doğru ilerlerken Jungkook da arkasından gitmişti.
Şu an Katrina'ya Hera'yı üzdüğü için bile sinirliydim. Hem Hera sinirlenip gitmeseydi Jungkook da gitmezdi. Ama zaten Katrina'nın amacı buydu.
"Yanlış bir şey mi yaptım Jaehyun." Katrina neredeyse ağlamak üzere olan yüzünü Jaehyun'a döndü. Sadece tek kelime etmeliydi ama etmedi. Ona bunu söyleyemeyecek kadar mı seviyordu onu?
Masanın üzerindeki ellerim ben fark etmeden masanın altına inmişti. Yutkundum. Tırnaklarımı elime geçirmiştim ve elimin içi kanıyordu. Taehyung'a baktığım da onun da bana baktığını gördüm.
"Benim antrenmanım başlamak üzere. Rosé de beni izlemeye gelecekti. Biz gidelim. Siz de baş başa takılın biraz." Taehyung gülümseyerek kurduğu bu cümleler bizi kurtarmıştı. Ayağa kalkıp yanına gittim. Birlikte binadan çıktık.
"Sakinleşmeye çalış güzelim. " Hafifçe yağan yağmurla birlikte basketbol sahasına ilerliyorduk. Basketbol sahasının olduğu binaya girdiğimizde Taehyung soyunma odalarına giderken ben de sahaya gittim. Takımındaki kimseyi tanımadığım için doğrudan bir kenara geçtim ama tanıdık bir sesle sesin geldiği yere döndüm. "Han Soul?" Beyaz teni, siyah çekik gözleri ve keskin yüz hatlarıyla bu Han Soul'dan başkası değildi. Sıfır kol siyah forması ve siyah şortuyla harika görünüyordu. Onu ilk kez bardaki kıyafetlerinden başka bir şeyle görmüştüm. Ve bizim okuldaydı!
"Aman tanrım! İşte kader." Gülümseyerek yanıma geldiğinde bana sarılmıştı. Ben de karşılık verdim. "İnanamıyorum, bizim okulda mısın?" Koyu kahve saçlarını karıştırıp güldü. "Benim üçüncü yılım olma ayrıntısıyla asıl şoku ben yaşıyorum. Cidden 5 aydır aynı okuldayız ama seni şu an görüyorum." Gülerek elimi omzuna koydum. "5 ay gibi görünse de son iki aydır okula gelmiyorum." Eli ensesine uzandı. "Sanırım bugün de şansa geldi. Normalde bu saatlerde burada olmam. Antrenmanlarım başka bir grupla yani bu gün değil. Hem sen neden buradasın?"
"Taehyung'un antrenmanı var. " Anlar gibi başını salladı.
"Han! Gelmiyor musun?" Sarı saçlı ve an az onun kadar yakışıklı biri yanımıza geldiğinde bana bakıyordu.
"Ah, bu Rosé. Rosé, bu da Jung hyun." Han kısa bir an duraklasa da hemen bizi tanıştırdı.
Gülümseyerek elini uzattı. "Selam." Ben de elimi uzatacakken etrafta bana bakınan Taehyung'u fark ettim. "Hey!" Ona seslendiğimde bizi fark edip buraya geldi. Han'a ve Jung hyun'a selam verdi ama o da şaşırmıştı. "Sen de mi buradasın?" Han Soul sırıttı. "Ben diğer grupta oynuyorum. Karşılaşmamamız normal." Taehyung anladığını belli ederek başını yavaşça yukarı aşağı salladı. "Antrenman başlıyor ben ısınmaya gidiyorum. Rosé, buralardan ayrılma." Onu onayladığımda sahaya doğru ilerledi.
"Han oppa vaktin var mı?" Kısa bir an Jung hyun'a baktı. "Neden?"
"Antrenmanı izlerken konuşabiliriz. Ne zamandır konuşamadık." Gülümsedi. "İyi olur." Jung Hyun'a da sorduğumda gitmesi gerektiğini söylemişti. Biz de oturmak için tribünlere çıktık. Ara ara yaptığımız sohbetlerle birlikte Taehyung'ların kendi aralarında yaptıkları maçı izliyorduk. Sakin ama yoruldukları her hallerinden belli bir antrenmanın sonunda sahaya inmiştik.
"Nasıldım?" Taehyung yanıma yaklaşıp bir kolunu belime sarmıştı. Bu hareketleri şımardığını gösteriyordu. "Çok kötüydün." Çok komik bir şey söylemişim gibi güldü. "Ben takım kaptanıyım."
"Han oppa maç yapalım mı?" İlk an soruma şaşırsa da kabul etti. Taehyung hala şaşkındı.
"Şimdi kapışacağız Kim Taehyung." Taehyung hızlıca elimi tuttu. "Bu yüzden aynı takımdayız. Han Hyung da üçüncü sınıf olmanın gücünü gösterir. "
"Ama seninle-" Beni susturup duruyordu. "Aynı takımdayız Roseanne. Ve iddiamız da yarın bir yemek ısmarlamak olsun. Bu arada kuralsız oynarız ona göre." Han Soul gülerek top almaya gitti. "Kabul."
"Bakın gençler çok iyi olduğum için baştan pes etmek isterseniz söyleyin." Han Soul aldığı topu bana attığında topu son anda fark edip yakalamıştım. "Başla o zaman bakalım."
Ne kadar artistlik yapıp dursam da basketbol hayatım okuldaki beden derslerinden ibaretti ama sıfır da değildim.
Topla birlikte Han Soul'un olduğu tarafa giderken beni engellemeye çalışıyordu. Ben de zorlandığım için Taehyung'a attım ve o da saniyeler içinde potanın içinden geçirmişti. Han Soul'un omzuna kolumu attım. "Hünerlerini göster oppa." Güldü ve saniyeler içinde Taehyung dan topu aldı. Olduğu yere koşup önünde durdum. Fark ettirmeden de Taehyung'a göz kırptım.
"Ah, acıdı." Han Soul yanımdan geçmeye çalışırken beni düşürmüş imajı vermek için yere attım kendimi. Han topu bırakıp yanıma eğilirken Taehyung topu almıştı bile. Ben gülerken Han Soul hayatının en büyük kazığını yemiş gibi bakıyordu. Ayağa kalkıp onu da kaldırdım. "Olur böyle şeyler oppa. Çok kafana takma."
Süresinden emin değildim ama bileğimi zorladığımı anladığımda bu sefer gerçekten yere bıraktım kendimi. "Yoruldun mu?" Taehyung yanıma geldi. Yalan söyleyip evet dedim. O anda güçlü bir şimşek çakmıştı ve şimşekle birlikte salona bir adet sinirli Jungkook girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reflections
FanfictionVazgeç soytarı! Duyguları taştandır seni gibilerin. Görmez mi hem seven, sadece sevdiğini? Sen baştan kaybettin, Sonu belli oyunlardan birini. [Jungkook x Rosé] ©2020 | nigrumflosa