Blueneck, Low
REFLECTİONS
XXIV. PARAMPARÇA EDER BAZI ANILAR
Bazı anlar ezer seni. Üstüne düşer her şey, altında kalırsın. Ruhun ezilir, büzülür, küçücük kalırsın. Paramparça eder bazı anlar.
Sonra senin üstüne atar o, sigarasını. Sigaranın dumanı boğazını yakar, ateşi içini. Bazı sular bile söndürmez içini, daha da harlar ateşi. Zaman gerekir sanırsın, zaman geçer gene sönmez o ateş. Belki azalır, kül olur için. Olmaz bir daha sanırsın. En azından ben öyle sanmıştım. Bu gece buraya gelirken düşündüğüm şeyin teklifle alakası yoktu. Sadece onu görürüm umuduyla gelmiştim. Şimdiyse o küllerimi ateşe vermişti.
Bana beni unutma, demişti. Güzel anılarımızı unutma. Bir yerde üşüyen ellerimi bekleyecekti hani? Çok mu beklemişti? O yüzden mi şimdi başka elleri sarıyordu elleri?
Başımı önüme çevirip onunla göz temasını kestim. Karnıma giren sancılarla boğazıma bir yumru oturmuştu. 3 yıl sonra bu şekilde mi karşılaşacaktık?
"İyi misiniz?" Jae Wook endişeyle koluma dokundu. "İyiyim." dedim ama inanmadığını biliyordum. "Lavaboya gitmem lazım. Birazdan dönerim." Başka bir şey demeden ve hiçbir yere bakmadan bar kısmının arka tarafına yürüdüm. Bu kısım kapalı alandı ve koridorunun sonunda lavabo vardı. Etrafta kimse olmadığı için sevinerek kısık nefeslerimi vermeye devam ettim. Koridorun sonuna vardığımdaysa devam edememiştim. Elime dolanan bir el tüm sistemlerimi çökertmişti.
"Rosé." Tok sesi kulaklarıma dolduğunda beynim hayal olduğunu savunuyordu. Çok görmüştü bu rüyalardan. Sonunda soğuk terlerle uyanır, güzelce hayal kırıklığını yaşardım.
Hareket bile edemedim. Ağzımı açmadım, açsam ne derdim? Ona bakmak istemiyordum. Yine rüya olsaydı mesela. Yine uyanıp ağlasaydım biraz, ama bu durum yaşanmasaydı.
Beni kendine döndürdüğünde gözlerimi kapattım hızlıca. Sadece nefes alıp veriyorduk. Kokusu doldu o sırada içime. Ciğerlerim yandı bu sefer.
"Şimdi olmaz." dedim sessizce. Kendi kendime konuşuyor gibiydim. Belki de öyleydi ve o zaten yoktu.
Başımı yana çevirip kapıyı ittirdim. Eli benden ayrılırken kendimi lavabonun içine zorla sokabilmiştim. Musluklara yöneldiğimde kapının kapanma sesi gelmişti. Peşimden gelmişti. Gelecekti tabi ki. Konuşmak istiyordu sonuçta. Belki ilk önce yanındaki kızı anlatırdı bana?
"Konuşalım. Lütfen." Cevap vermedim ona. Musluğu açıp soğuk suyun altına tuttum ellerimi. Yıkadım, yıkadım.. Çıkmadı.
"Rosé." Sert bir hareketle musluğu kapatıp ona döndüm. Sinir vücudumda kol gezerken ağzımdan çıkacakları düşünmeden savurdum. "Ne konuşalım Jungkook? 3 yıl sonra ilk kez nasıl karşılaştığımıza bakar mısın! Ne söyleyeceksin bana? Ne konuşacağız biz seninle?" Ses seviyemi umursamadan bağırdım. Yılların hırsını ondan çıkarıyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reflections
FanfictionVazgeç soytarı! Duyguları taştandır seni gibilerin. Görmez mi hem seven, sadece sevdiğini? Sen baştan kaybettin, Sonu belli oyunlardan birini. [Jungkook x Rosé] ©2020 | nigrumflosa