VIII. modern dünya klasiği

567 56 12
                                    

PUBLİC, Make You Mine

REFLECTİONS

TAEHYUNG

Jungkook'un saçma işlerine uymak için Rosé'nin ne kadar canımı okuyacağını bilsem de aralarından erken ayrılmıştım. Arkadaşlık görevleri bazen küçük ihanetler içerebiliyordu. Ama onların iyiliği içinde ihanet bile mantıklı olabiliyordu. Bu yüzden çokta büyük bir pişmanlık içinde değildim. 

Yol kenarındaki bir dükkandan soğuk kahve alıp han nehrine inen yolu takip ettim. Şerefsizin evi harika yerdeydi. Saat geç olduğu için de etrafta çok insan yoktu. 

Gece benim yaşlarımdaki insanlar bar gibi yerlerde takılmayı tercih ediyordu, tıpkı benim gibi. Ama bugün bir farklılık yapmak için burayı tercih etmiştim. Tüm gürültüden uzak ve serindi. Bara git, iç, sarhoş ol, kafanı dağıt ama gerçek anlamda ve bu saçma döngünün içinde yaşamaya çalış. Bazen sadece okulun yoğunluğundan kaçak için yapsam da bazen gerçekten ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. 

Modern dünya klasiği. Boğuluyormuşluk hissi.

Ayın, nehrin üstüne vuruşu ve çimenlerin kokusuyla birlikte nehir kenarında yürüdüm. Ne kadar geçtiğini bilmesem de elimdeki kahve bittiğinde önümde yalpalayarak yürüyen birini fark ettim.

"Yoruldum! Kış rüzgarı bey, sik kafalı antrenörümü Han nehrine fırlatır mısınız? Bok kafalı karı yürümeye bacak bırakmadı ya." Siyah, uzun saçlı ve yüksek ihtimalle sarhoş olan bu kız gülmeme neden olmuştu. Elini önündeki boşluğa sallayarak sanki karşısında biri varmış gibi küfrediyordu. Beni fark ettiğinde hızlıca arkasını döndü. "Hey!" Bana yaklaşmaya çalışırken yere düştü. Ona güldüğümde daha da sinirlenmişe benziyordu. "Seni şerefsiz, neye gülüyorsun?" Şerefsiz mi? 

Kalkması için elimi uzattığımda elime vurdu. "Kalkmayacağım." 

"Hatta bak-" Yere uzandığında yukarıdan ona bakıyordum. "Yere yatacağım ve sen de yanımdan geçip gideceksin. Çünkü yerdeki kayalar böyle hissediyor. " 

"Ama neden kayalar bu kadar uzun yaşar biliyor musun? Tabi senin gibi piçler sinirlenip burada yürürken onu nehre fırlatmazsa. Ahh boş ver fırlatsan bile yaşıyor. Keşke kaya kadar dayanıklı olabilseydim." Yanına çöktüğümde oturur pozisyona geldi. İlk başta yüzüme inceler gibi baktıktan sonra güldü. "Heheh, yakışıklı bir yüzün var ama bu piç olduğun gerçeğini değiştirmiyor. "

"Yakışıklı mıyım?" Tek kaşımı kaldırarak yüzüne doğru yaklaştım. "Ne? Yoo. Kim demiş?" 

"Az önce söyledin seni şapşal." Başını nehre çevirdi. "Yakışıklısın." Bir anda durulmuştu. Konuşmuyordu, gülmüyordu ya da aptalca şeyler söylemiyordu. Canını sıkan şeyler vardı. Az önce tanışmamıza rağmen sarhoşluğundan kaynaklı samimiyeti hoşuma gitmişti. 

"Sessiz de olabiliyormuşsun kaya kız." Yüzünü bana çevirirken kısaca güldü. "Kaya kızı mı? Benim bir adım var be. Hem kayaları küçümseme. Hepimizden güzel bir hayatları var." Haklıydı. 

"Buralarda mı oturuyorsun?" Olumlu anlamda başını salladı. "Ama sen zahmet etme ben evime gidebilirim." Omuz silkip ayağa kalktım. "Peki. O zaman ben gidiyorum. İyi geceler." Arkamı döndüğümde sırtıma bir şey atmıştı. 

"Tanrım! Sen cidden şerefsizin tekisin." Arkama döndüğümde ayağa kalktığını fark ettim. Yeterince ayılmışa benziyordu. Ayakkabısını bana attığı için tek ayağı havadaydı. Ve ayakkabı önüme düşmüştü. 

Gülümseyerek ayakkabıyı yerden aldım. "Biraz öyleyimdir." Arka tarafına doğru fırlattıktan sonra koşarak kaçtım. 

"Kayaların ayakkabıya ihtiyacı yoktur! " Çok geçmeden tekrar bağırdı. "Göt kafalı seni! Ayakkabımı getir.


reflectionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin