XI. kaybeder çiçek

547 53 16
                                    

Cigarettes After Sex, Touch

REFLECTİONS


XI. KAYBEDER ÇİÇEK

"Kanser olduğumu öğrendiğimizde çok yağmurlu bir gündü. Hastaneden çıkmış eve yürüyorduk. Ne Taehyung konuşuyordu ne ben. Öylece yürüyorduk. Sonra bir çiçekçinin önünden geçerken Taehyung aniden içeriye girdi. Elince saksıyla birlikte çıktığında çok şaşırmıştım." Bayan Kim Rosé ve bana çiçeklerini gösterirken bu güzel anıyı Rosé'ye anlatıyordu. Bir yandan yanından geçtiği çiçeklere buruk bir şekilde bakıyor bir yandan Rosé'ye gülümsüyordu. 

"O zamanlar anlamadı ama zaman geçtikçe bu çiçeklerin bana nasıl iyi geldiğini anladım." Rosé gülümseyerek Bayan Kim'in elini tuttu. "Çok güzeller." dedi. 

"Eğer kalbinle sorunların olursa sen de bir saksı çiçek al. Koy camının önüne. Sonra gel ve bana teşekkür et." Rosé, bayan kim'in söylediğinde gülerken Bayan Kim'de gülmüştü. "Neyse, ben şu keratalara bakayım." dedi. Ardından verandaya doğru yürümeye başladı.

"Rosé." Seslenişimle bana döndü. "Orada dur fotoğrafını çekeceğim." Güldükten sonra poz verdi. 

Evinin önüne sıra boyu farklı çeşitlerde ve oldukça bakımı çiçekleri yerleştirmişlerdi. Evin dışını birçok bitkiyle dekore edip bazı yerleri de yeşile boyamıştı. Böylece evin dışı gerçekten bakınca huzur veren bir görüntüye sahip olmuştu. 

"Gülümse!" Somurttu. "Hayır!"

Sırf onun fotoğraflarını çekebilmek için kamera getirmiştim. Gülümsemek zorundaydı! Bunlardan yüzlerce fotoğrafı olduğu bir albümüm vardı. Ama bunu ona asla söylemeyecektim.

"Gülümse Roseanne."

İstemsizce güldüğü sırada fotoğrafını çektim ve ona dil çıkardım. Yanıma gelip omzuma yumruk atmaya başladığında kalbimle anlaşma imzalamaya karar verdik. Aksi halde eve sağlam gidemeyecektim. 

Bahçede yürümeye başladığımızda güneş batıyordu ve bahçenin yeşilliğiyle havanın turunculuğu etrafta güzel bir manzara oluşturuyordu.

Aramızda oluşan sessizliği bozan o oldu. "Sence 5 sene sonra hayatımız nasıl olur Jungkook?"

Biraz düşündüm ama tahmin edemedim. Çünkü yarın ne olacağından bile emin değildim.

"Kendim hakkında en ufak bir fikrim bile yok ama hep birlikte olmamızı isterdim." Durup bana döndü. Bu sıralar çok gülümsüyordu. Bu beni de mutlu ediyordu. Çünkü gerçekten her şeyin en iyisini hak ediyordu ve mutlu olmak da buna dahildi.

"İstesek de gidemem Kook. Söz vermiştim unuttun mu? Ama sen de gidemezsin. Söz sadece benim için geçerli değil." Tanrım! Sözlere gerek yoktu. Onu bırakmak kendi başıma sıkmak olurdu. "Giderim diye korkuyor musun?" Dedim şakayla karışık, ama o ciddiydi. 

"Evet." Dedi güçsüz bir sesle. 

"Hey!" Elini tuttum. "Saçmalama Rosé." 

Neler oluyordu? Yanlış bir şey mi yapmıştım acaba. Neden böyle düşünüyordu ki? 

"Şu sıralar kötü rüyalar görüyorum. Ama boş ver, saçma sapan konuşuyorum işte." Soğuk eli elimin içinde kaybolurken boştaki elimle diğer elini tuttum. Kalbim yerinden çıkmaya çalışırken ona doğru yaklaşıp başımı başının üzerine koydum. 

"Böyle şeyler düşünme Rosé. " Keşke zaman şu an donsa. 

Rüzgar hafifçe tenimden geçerken, uçuşan saçlarını dokunmamak için kendimi tutuyordum. Çok güzel kokuyordu. Böyle bir dünyada var olamayacak kadar güzeldi. Keşke kendisini ona baktığım gibi görebilseydi. 

"Nasıl bu kadar rahatlatıcı olabiliyorsun?" Dedi, hafif neşeli sesiyle. Başımı kaldırdığımda yüzü bana döndü. "Şuraya geç ben de senin fotoğrafını çekeceğim." 

ROSÈ

"Gülümse!" Dedim onun sesini taklit etmek için sesimi kalınlaştırıp. Yaptığım şeye gülerken de fotoğrafını çektim. "Waow tam bir ünlü gibisiniz Jungkookshi." Tekrar güldüğünde tam bir tavşan olduğuna gerçekten inanmıştım. 

"Bir poz daha verir misiniz? Harika! Waow, waow önceki hayatınızda manken miydiniz Jungkookshi?"

"Rosé." Arkamdan Taheyung'un sesi geldiğinde oraya döndüm. Jaehyunla birlikte buraya geliyorlardı. 

"İşleri bize yığıp kaçtınız dimi?" Sinirlenmesi için olumlu anlamda başımı salladığımda üzerime doğru yürüdü. Jaehyun, Taehyung'un önüne geçerken ben de Jaehyun'un arkasına saklandım. 

Aniden heyecanlanmıştım. 2 yıldır arkadaştık ama, o tam bir pislik olduğu için duygularımı fark etmiyordu. Ama bu önemli değildi. Jaehyun her gün sevgili yapan bir tip değildi bu da işleri daha kolay hale getiriyordu. 

Aslında onu daha önceden tanıyordum çünkü babalarımız arkadaştı ve sürekli birlikte iş yapıyorlardı. Eskiden beri hep sakin biriydi. 

"Hile yapma Roseanne!" Taehyung bana gelmeye çalışırken Jaehyun sürekli onunla aynı yere adım atıyordu ve ben de Jaheyunla birlikte. 

"Jaehyun'a karşı şansın yok Taehyung pes et." Ve dil çıkardığımda Taehyung somurtarak Jungkook'un yanına gitti. Jungkooksa sadece bizi izliyordu. 

"Hava kararıyor eve mi gitsek?" Jungkook bunu gökyüzüne bakarken söylemişti. 

"Aaa, daha çok erken Jungkookshi." Jaehyun kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti. 

"Hem bir şey yapacaktık Jungkook unuttun mu?" Jaheyun, Jungkook'a anlamlı bir bakış atarken ben olayı çözmeye çalışıyordum. Bizden ayrı plan mı yapmışlardı, yoksa ayrı işleri mi vardı? 

"Hey! Bize de söyleyin neymiş o?" Taehyung sırıtarak bana yaklaştı. "Biz değil Roseanne, sana. Çünkü haberi olmayan tek kişi sensin." İstemeden biraz korkmuştum. Kötü bir şey miydi ki? Ama öyle olsa şu an anlatmazlardı değil mi?

"Hey! Sakin ol Rosé. Güzel bir şey." Jaehyun yüzümü ellerinin arasına alırken kızardığıma emindim. Kalbimse son nefeslerini vermeden önce fırsatını iyi değerlendirmek için deli gibi atıyordu. 

"Gidelim o zaman." Jungkook önden yürümeye başladığında Taehyung da peşinden gitti. 

"Hey! Nereye?" Jaehyun da beni sürüklerken kapıya doğru ilerledik. Evin önündeki Bayan Kim bize el salladığında gergince ona karşılık verdim. Ne yapıyorlardı ki? 

Kapının önündeki siyah arabanın yanında bekleyen Taehyung ve Jungkook gelişimizle hareketlendi. Jungkook elindeki anahtarı Jaehyun'a atıp arabaya bindiğinde Jaehyun tek seferde yakalayıp ön koltuğa geçmişti. Hala hiçbir şey anlamadan Jungkook'un yanına bindiğimde Taehyung da ön tarafa bindi. 

Camdan dışarıya bakan Jungkook'un koluna dokundum. "Neyin var?" Diye fısıldadım. "Bir şey yok." Der gibi başını sallayıp geriye yasalandı ve gözlerini kapattı. Ben de kendimi kötü hissetmiştim. Aklına takılan şeyler mi onu üzüyordu, yoksa yorulmuş muydu? 

"Jungkook." Tepki vermedi. "Jungkook." Yine tepki vermediğinde somurtup başımı omzuna koydum. "Çok uyuzsun Jungkookshi."

reflectionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin