XVI

7.8K 312 1.7K
                                    


Louis bütün zarafetiyle beyaz topa dokundu, top masanın üstünde kaydı, siyaha vurdu ve siyah nihayet sağ üst deliğe düştü.
Lanet olsun.

Doğrulurken ağzı bir zafer gülümsemesiyle kıvrıldı. İstekasını bıraktı ve dağınık saçları, kot pantolonu ve beyaz tişörtüyle bana doğru yürüdü. Bir CEO'ya değil, şehrin kenar mahallelerinden gelme kötü bir çocuğa benziyordu. Fena halde seksiydi.

Sırıtışını bastıramayarak, "Mızmız bir kaybeden olmayacaksın, değil mi?" dedi.

"Şaplaklarının ne kadar sert olacağına göre değişir." diye fısıldarken destek almak için istekama tutunuyordum. İstekayı elimden alıp kenara koydu. Parmağını gömleğimin yakasına geçirip beni kendine çekti.

"Pekâlâ, yaramazlıklarınızı bir sayalım,Bay Styles." Uzun parmaklarıyla saymaya koyuldu. "Bir, beni kendi personelimle kıskandırmak. İki, benimle işe gitme konusunda tartışmak. Ve üç, enfes.poponuzu son yirmi dakikadır sallamak."

Gözlerinde heyecan parıltıları vardı. Eğilip burnunu burnuma sürttü ve kıyafetlerimi işaret etti.

"Çıkarmanı istiyorum. Hemen." Dudaklarıma kuş tüyü hafifliğinde bir öpücük kondurdu ve rahat adımlarla gidip kapıyı kilitledi.

Dönüp bana baktığında, gözleri alev alevdi. Kalbim gümbür gümbür atıyor, kanım hızla pompalanıyordu. Aklımdan geçen tek şey, "Bu onun için," cümlesiydi.

"Giysiler,Harold. Görünüşe bakılırsa hâlâ üstündeler. Çıkar yoksa ben çıkaracağım."

"Sen çıkar." Nihayet sesimi bulmuştum.

Louis sırıttı.

"Ah, Bay Styles. Bu pis bir görev ama sanırım bu zorluğu aşabilirim."

"Genelde zorlukları çıkaran siz oluyorsunuz, Bay Tomlinson."

"Neden öyle söylediniz,Bay Tomlinson?" Bana doğru yürürken kitap raflarından birinin önünde durakladı ve uzanıp otuz santimlik bir cetvel aldı. İki ucunu tutup esnetirken, gözleri gözlerimi bir an olsun terk etmedi.
Siktir. Silahını seçmişti.

Dilim damağım kurumuştu. Birden heyecanlanmıştım. Sadece Louis tek bir bakışla ve bir cetveli esneterek beni tahrik edebilirdi. Cetveli kot pantolonunun arka cebine soktu. Gözleri karanlık ve vaat yüklü bir halde bana yürüdü. Tek kelime etmeden, önümde dizlerinin üstüne çökerek hızlı ve becerikli bir şekilde bağcıklarımı çözmeye başladı. Sonra Converse'lerimi ve çoraplarımı çıkardı. Ona tepeden bakarken bu adama beslediğim hislerle bir kez daha sarsıldım. Onu seviyordum.

Kalçalarımı tuttu, parmaklarını kot pantolonumun beline kaldırıp düğmemi ve fermuarımı açtı. Uzun kirpiklerinin arasından baktı ve kot pantolonumu yavaş yavaş aşağı indirirken bana en şehvetli gülümsemelerinden birini gönderdi. Bacaklarımın arka tarafını kavradı ve dudaklarını çamaşırımın üstünden organıma bastırdı. Yavaşça inledim. Çamaşırımı da indirip bir folyo açıp organıma taktı ve çamaşırımı yeniden yukarı çekti. Yeniden öptü ve inlememi sağladı.

"Sana bayağı sert davranmak istiyorum,Harold. Çok fazla gelirse durmamı söylemelisin." diye soludu.

"Güvenli kelime," diye mırıldandım.

"Hayır, güvenli kelime falan yok. Sadece dur de, dururum. Anladın mı?" Ayağa kalktığında bakışları yoğundu. Kadife sesiyle, "Bana cevap ver," dedi.

"Evet, evet, anladım." Israrı aklımı karıştırmıştı.

"Gün boyu bana imalarda bulundun ve karmaşık sinyaller gönderdin,Harold." dedi. "Sert yanımı kaybetmemden endişe duyduğunu söyledin. Bununla ne demek istediğinden emin değilim ve ne kadar ciddi olduğunu da bilmiyorum, ama öğreneceğiz. Henüz oyun odasına dönmek istemiyorum; bu yüzden şimdi deneyebiliriz, ama hoşuna gitmezse bana söyleyeceğine söz vermelisin."
Vay canına, lütfen kaygılanma,Louis. Onu ikna etmek için sözlerini tekrar ettim. "Söyleyeceğim. Güvenli kelime yok."

Your Love Is KingWo Geschichten leben. Entdecke jetzt