XXIV

4.9K 287 140
                                    


Masama varınca, derhal Elizabeth'in ofisine gitmemi söyleyen bir not buldum. Yüreğim ağzıma geldi. Ah, buraya kadardı. Kovulacaktım.
"Harold." Elizabeth nazik bir gülümsemeyle, masasının önündeki koltuğu gösterip oturmamı söyledi. Oturdum. Gür siyah saçların düxeltti ve bana ciddi gözlerle baktı. Ah, kesin kovulacaktım.
"Biraz üzücü haberlerim var.
Üzücü mü? Ah, hayır.
"Seni Jack'in şirketten ani bir kararla ayrıldığını haber vermek için çağırdım."
Benim için üzücü değildi.
"Hızlı gidişi, bir pozisyon boşluğu yarattı ve yeni birini bulana kadar, boşluğu doldurmanı istiyoruz."
Ne? Yüzümdeki tüm kanın çekildiğini hissettim. Ben mi?
"Ama ben sadece bir haftadır bıradayım."
"Evet, Harold anlıyorum ama Jack her zaman senin becerilerinin savunucusu oldu. Senin için büyük umutları vardı."

Nefesim kesildi. Beni yüzüstü yatırmak için büyük umutklar olduğuna emindim. 

"Burada detaylı iş tanımını bulacaksın. Baştan sona bir göz  at, günün ilerleyen saaatlerinde tartışırız."

"Ama..."

"Lütfen , bunun ani bir karar olduğunu biliyorum ama Jack'in en önemli yazarlarıyla temas kurmuş bulunuyorsun. Kitap dosyalarına dair notların diğer editörlerin de gözünden kaçmadı. Keskin ir zekan var, Harold. Hepimiz bunu yapabileceğini düşünüyoruz."

"Tamam." Bu gerçekdışıydı.

"Bak, bir düşün Bu arada Jack'in ofisini alabilirsin."

Ayağa kalkıp elini uzatarak beni kibarca gönderdi. Elini tamamen sersem halde sıktım. 

"Gittiğine seviniyorum," diye fısıldarken, yüzünden tatsız bir ifade geçti. Kahretsin. Jack ona ne yapmıştı acaba?

Masama dönünce Blackberry'mi alıp Louis'si aradım.

İkinci çalışta açtı. 

"Harold, iyi msin?" Sesi endişeliydi.

"Bana Jack'in işini verdiler. Şey, geçici olarak."

"Şaka yapıyorsun?" derken şoka uğramış gibiydi.
"Bu işte bir ilgin var mı?"
"Hayır, hem de hiç yok. Demek istediğim, kusura bakma ama Harold sadece bir haftadır oradasın ve niyetim seni kırmak değil."
"Biliyorum," Kaşlarımı çattım. "Jack beni gerçekten övmüş gibi görünüyor."
"Öyle mi olmuş?" derken sesi soğuktu. "Pekala bebeğim. Bunu yapabileceğini düşünüyorlarsa ben yapabileceğinden eminim. Tebrikler. Belki Flynn'le görüştükten sonra kutlama yapmalıyız."
"Hmm, bu işte bir parmağın olmadığına emin misin?"
Kısa bir süre sessiz kaldı  ve sonra tehditkar bir sesle, "Benden şüphe mi duyuyorsun? Bunu yapman beni öfkelendiriyor," dedi.
Yutkundum. Tanrım, o kadar kolay sinirleniyordu ki. "Özür dilerim," dedim.
"Bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun. Burada olacağım. Ve Harold..."
"Ne?"
Ters bir sesle, "Blackberry'ni kullan," diye ekledi.
"Evet, Louis."
Beklediğim gibi telefonu kapatmak yerine derin bir nefes aldı.
"Ciddiyim. Bana ihtiyacın olursa buradayım." Sözleri daha yumuşak ve gönül alıcıydı. Ah, o kadar değişkendi ki...
"Biliyorum. Teşekkürler, Louis. Seni seviyorum."
Hattın ucunda sırıttığını hissettim.
"Ben de seni seviyorum, bebeğim."
Sırıttım.
"Sonra konuşuruz, ofisimi taşımam gerek."
"Kaçtım, bebek."
Telefonu kapattım ve Jack'in ofisine baktım. Ofisime. Harold Styles, Başeditör. Kimin aklına gelirdi? Daha fazla para istemeliydim.
Jack bilse ne düşünürdü? Bu düşünceyle irkildim. Odama gidip masama oturdum ve iş tanımnı okumaya başladım.
Saat on iki otuzda Elizabeth beni aradı 
"Harry, saat birde, toplantı odasında aana ihtiyacımız olacak. Jerry, Roach ve Kay Bestie de orada olacaklar. Biliyorsun, şirket başkanı ve başkan yardımcısı. Bütün editörler katılıyor."
Kahretsin!
"Herhangi bir şey hazırlamam gerekiyor mu?"
"Hayır, bu ayda bir yaptığımız gayriresmi bir toplantı. Öğle yemeği de olacak."
"Orada olacağım." Telefonu kapattım.
Jack'in yazar listesini gözden geçirdim. Evet, neredeyse hepsine hakimdim.
Telefonumun hatırlatıcısı çalmaya başladı.
Ah, Lottie!
Gün uçup gitmişti ve ben buna çok seviniyordum ama Lottie'yle olan randevuma gidemezdim. Telefonumu elime alıp numarasını aramaya başlamışken telefon çaldı.
"O resepsiyonda," Claire'in sesi fısıltıdan farksızdı.
"Kim?"
"Sarışın tanrı."
"Ethan mı?"
Ah, ne istiyordu? Onu aramadığım için suçlu hissettim.
Koşar adımlarla resepsiyona indim.
Kareli mavi bir gömlek, beyaz bir tişört ve kot pantolon giymiş olan Ethan, beni görünce neşeyle gülümsedi.
"Her şey yolunda mı?" diye sordum.
"Her şey yolunda, Harry. Sadece seni görmek istedim. Bir süredir habeleşemedik ve Bay Önemli Şahsiyet'in sana nasıl davrandığını kontrol etmek istedim."
Gülümsedim.
"Eh, bilirsin, sağ yumruğum sıkıdır."
Kıkırdadı.
"Tamamdır. Belki öğlen yemeğe çıkabilirsib diye şansımı denemeye geldim. Eylül'de Seattle'a psikoloji derslerine kayıt yaptırıyorum. Mastırım için."
"Ah, Ethan. Sana anlatacak bir yığın şeyim var ama bugün olmaz çünkü bir toplantım var." Aklıma gelen fikir sırıtmama sebep oldu. "Bana gerçekten bir iyilik yapar mısın?"
"Elbette."
"Louis'nin kardeşiyle yemek yemem gerekiyordu ama ona ulaşamıyorum ve bu toplantı son anda çıktı. Onunla yemeğe çıkar mısın? Lütfen?"
"Ah, Harry! Veledin tekine bakıcılık mı yapmamı istiyorsun?" Gözlerini devirdi.
"Lütfen, Ethan."
"Bana bir şey pişirecek misin?"
Sırıttım. "Elbette. Ne zaman ve ne istersen."
"O nerede peki?"
"Şu anda burada olması gerekiyor." Ve tam o anda Lottie'nin sesini duydum.
Ön kapıdan, "Harry!" diye seslendi.
Ikimiz de döndük. Işte oradaydı. Uzun sarı saçları, kot yeleği ve şortu, içinde beyaz tişörtü ve ayağındaki yüksek topuklu ayakkabılarla göz alıcı görünüyordu.
Ethan ona bakarken, "Velet mi demiştim?" diye inledi 
"Evet, ve bu veledin bir bakıcıya ihtiyacı var." Diye fısıldadım. "Merhaba, Lottie." deyip sarıldım.
"Lottie, bu Ethan. Niall'ın abisi."
Ethan kaşları şaşkınlıktan havaya kalkmış halde selam verdi. Lottie ona elini uzatırken gözlerini birkaç kez kırpıştırdı.
"Tanıştığımıza memnun oldum." dedi Ethan ve Lottie yine gözlerini kırpıştırdı, ilk kez sessizdi. Kızardı
Tanrım, Lottie'nin daha önce utandığını gördüğümü sanmıyordum.
"Ben yemeğe gelemiyorum," dedim. "Senin için de uygunsa Ethan seni götürmeyi kabul etti. Daha sonra telafi edebilir miyiz?"
"Elbette."
Ethan, Lottie'ye kolunu uzatarak, "Evet, bundan sonrasını ben hallederim. Sonra görüşürüz, Harry." Dedi. Lottie, Ethan'ın kolunu biraz çekinerek tuttu.
"Hoşça kal, Harry." Lottie bana döndü ve abartılı bir göz kırpmayla dudaklarını oynattı. "Aman tanrım!"
Ondan hoşlanmıştı! Binadan çıkarken arkalarından el salladım. Louis'nin, kız kardeşinin biriyle çıkması konusundaki tavrı neydi acaba? Lottie benimle aynı yaşta olduğuna göre, Louis'nin bir itirazı olamazdı, değil mi?
Ah, boşversenize. Burada Louis'den bahsediyoruz.
Düşünceyi aklımdan uzaklaştırdım ve toplantıya hazırlanmak için ofisime döndüm.

Your Love Is KingWhere stories live. Discover now