Bizim canavarın içinde baygın yatarken araç bir anda sarsıldı. Düzce'de bayılmıştım şimdi kim bilir nerdeydik . Aaaah başım ağrıyordu ve kendime zar zor geliyordum. Etrafa bir baktığımda buralar bana hiç yabancı gelmemişti. Önümüzdeki levhada Edirne yazıyor. Evet evet Edirne daha önce yağlı güreşlere katılmıştım. Bu şehirin ayrı bir havası vardı benim için bir ton insan ve bir ton kültür. Hala tam anlamıyla kendimde değildim. Gözümü bir açtım Edirnenin girişindeyiz gözümü bir kırptım Edirne kapıdayız. Babam ilk önce Bulgaristana gitmemiz gerektiğini söyledi. Meraklandım biz normalde Bosna'ya gitmemiz gerekiyordu. Durduk Bulgaristana geçmek için görevli yanımza geldi. Camı açmamız için işaret yaptı. Babam camı indirir indirmez. Görevli korkmuş ve şaşırmış bir şekilde " Conite Alles " dedi. Kapıyı pasaportlarımıza bile bakmadan hemen açtı. Babama doğru bakıyordum. Belliydi oda bizim gibi saf kalan sayılı Türklerdendi. Bulgaristan Karnabatın yolları taştan diyerek toprak bir yolda devam ediyorduk. Çok bir süre geçmeden arkamızdan gelen aracın bizi takip ettiği hissine kapılmıştım. Babam dikiz aynasından bakım gülüyordu. Bende endişeli bir şekilde etrafı kolaçan ediyordum.
Karnabat'a gelmiştik. Babamla bir restorana girdik. Bir anda herkes şaşkın bir şekilde bize baktı ve ayağa kalktı. Kendi kendime kesin mevzu çıkacak diyip duruyordum. Arka taraftan gelen yaşlı bir adam " Conite Alles " diyerek babamla sarıldı. Hayatım boyunca duymadığım kelimeler kullanıyordı. Babam bana " İşte burda konuşulan dil bizim dilimiz " dedi. Ne güzel şimdide kurt adamca öğrenme vakti gelmişti diyordum kendime. Babamda bana tip tip bakıyordu. Doğru ya unutmuşum o benim aklımı okuyabiliyordu. Yaşlı adamla babam yukarı çıktılar. Banada bir kahvaltı hazırlamışlardı. Biftek en sevdiğim. Ben yemeğe daldım bir, iki, üç tabak daha gelse yerim yine. En sonunda babam geldi. " Hadi kaldır koca kıçını gidiyoruz " dedi. Ah babacım ah ne espiritüel bir adamsın. Canavara bindik ve yola koyulduk. Bosna'ya yaklaşmıştık. Bende o kadar yemek yemiştim biraz uyuyayım dedim. Aradan bir saat falan geçti heralde. Bosna sınırlarına girmiştik. Bir anda canavara ateş açtılar. Lanet olasıcalar bu araba bir klasik. İki araçta yolumuzu kesmişti. Babam " Saldır ve hiç birine acıma " dedi. Bir anda kendimi yine o tuhaf gücün içinde buldum. Arabayı durdurduk. Avcılar dışarı çıktı. Yavaş yavaş bize doğru geliyorlardı. Bir anda babamla zıt bir şekilde ormanlara girdik. Arkamızdan ateş ediyorlardı. En güzel özelliklerimden biri geceleri görebilmek olmalı. Hızlıca koştum ve avcıların araçlarının farlarını parçaladım. Karanlıkta kaldılar ben sağdan saldırdım babam soldan saldırdı. Amaçsızca etrafa ateş ediyorlardı belki bize isabet eder diye. Ama işe yaramıyordu. Yirmi beş kişilik bir ekipten sadece dört kişi kalmıştı. O dörtlüde bir aradaydı, onların üstüne koşmaya başladım. Bir tanesine sertce vurdum yan taraftaki ağaçtın dalı göğsüne sapladı. Diğerleri ne olduğunu anlamaya çalışacakken sağdan soldan pençelemeye başladım kanlar içinde yerde yatıyorlardı. Son bir kişi kaldı oda son çare olarak dua ediyordu. Pençelerimle kafasının arkasına sapladım ve bir an bir bağ hissettim. Lanet olsun böyle bir acı yok. Sanki beynimi matkap ile deliyorlar. Sanki karşıdaki adamın hayatı gözümün içinden şerit gibi geçiyordu. Yere yığılmıştım babam başımda bekliyordu. Bense sadece etrafa bakabiliyordum hiç bir kasımı dahi oynatamıyordum. Bir kamyon bize doğru gelmeye başladı. Farlarından büyük ve askeri sınıf olduğu belliydi. Ormanın içinden devasa bir kurt çıktı ve kamyona bir kere vurdu. Kamyon havada taklalar atmaya başladı.
Koca kurt insan silüetine dönmeye başladı ve ormandan diğer kurtlar çıktı. Karanlıkta yüzünü pek seçemiyordum. Birden " Oğlum Bosnaya geliyor ve benim haberim yok " dedi. Babam gülerek " Olaylar biraz hızlı gelişti baba " deyince dedem olduğunu anlamıştım. Dedemin gözleri babamınkinden farklıydı. Kırmızı ateş gibi yanıyordu resmen. Arkadan bir el babamın omzuna dokundu ve " Evine hoşgeldin abi " dedi. Yıllar sonra görmediğim amcam ve dedem bizi baya büyük bir beladan kurtarmıştı. Gözlerim kapandı birden, sadece etraftaki sesleri duyabiliyordum. Hareket halindeydik. Kapı sesleri duyuyordum ve beni bir yere yatırdılar. Gözlerimi açtığımda büyük bir odada yatıyordum. Kapıyı açtım ve upuzun bir koridor vardı. Yerle tavan nerden baksak beş metre yüksekliği vardı. Baya eski bir evi andırıyordu. Hatta ne evi bir şato. Merdivenlerden aşşağıya indim babam dedem ve amcam konuşuyorlardı. Kapının yanında iki kız bana bakıyordu. İkisini gözleri masmaviydi. Tabiki kurt gözleri gerçek gözleri kahverengiymiş bir zaman sonra anladım. Dedem beni fark etti kafasını kaldırdı ve " Evine hoş geldin Conite Alles " dedi. Artık soracağım soruların ve aileme ait gerçeklerin hepsini öğrenmek istiyordum. Nedense içimdeki bir ses daha macera yeni başlıyor diyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Tarih
Hombres LoboHer şey genç bir çocuğun babasının çalışma odasında gizli arşiv yazan dosyaları karıştırmasıyla başlar. Dosyalarda Türklerin gerçek tarihleri yazar. Nereden geldikleri ne oldukları, başlarına ne geldi Asya'ya ayak bastılar nasıl geldiler. Koskoca ci...