26

1.5K 109 5K
                                    

Hoş geldiniz kavunlarım!!!!! Nasılsınız bakayım? Ben 10 Mart'a vadedip anca 26'sına yetiştirdiğim bölümle gayeeet iyiyim. ❤️

Beklemenize değecek kadar uzun bir bölüm oldu, bolca ipucu ve gizemli detay da sıkıştırdım araya, hatta bir ara bir şeyi açık açık yazdım ÇOK HEYECANLIYIM ACABA ANLİCAK MISINIZ NEYSE HADİ BÖLÜME GEÇELİM

Başlamadan önce ufak bir isteğim var sizden. Biliyorum, hepimizin karakter ya da olay akışıyla ilgili his ya da düşünceleri oluyor ve hepimizin yorum yapma hakkı var ama kurguda geçen Erva isimli çiçekçi karaktere karşı yorum yaparken biraz daha dikkatli olmanızı rica ediyorum çünkü kendisi bizzat, ilhamının büyük bir çoğunluğunu aldığım ve gerçekte var olan bir arkadaşım. O yüzden onun için bir şeyler yazarken karakter deyip geçmemenizi rica ediyorum çünkü aklınıza ilk geleni yazdığınız yorumlar bu tarafta çok daha fazla önem görüyor ve kendisi benim için önemli biri, tatsızlık çıksın istemiyorum :)

💙

İntizar-Su Gibi Gözlerin
Sena Şener-Ölsem
Model-Bak Bir Varmış Bir Yokmuş
Baba Zula-Bir Sana Bir de Bana
Sena Şener ve Nükhet Duru-Gözlerin Bulutlu
Michelle Gurevich-Kiss İn Taksim Square
Oi Va Voi-Every Time
İmagine Dragons-Follow You
Aytekin Ataş-Gitsen De

Ve bir gün,
Hansel ile Gretel'in çikolatadan evleri
Gözlerinde kayıp ekmek kırıntıları taşıyan bir adamın resimlerinde
Uçurumların ardına gizlenmiş.
Fırçaların aradığını fırçalar saklamış,
Yıldızlı göklerde bir kayıt sonlanmış.

Yirmi Altıncı Bölüm: İzler Maktulse Katil Yağmurdur

🌊

Yaşamak neydi?

Ne kadar da çok sorgulanmıştı bu soru geçmişten bugüne... Tamam, doğuyorduk ama yaşamak neydi? Nefes alıp veriyorduk ama bunu yaparken ne kazanıyorduk? Avucumuza bırakılan imkânlara sığınmak, ruhumuza batan kırıklarda savrulmak mıydı yaşamak?

Bence yaşamak avuçlarımda dönüşen kızıl yapraklar gibi bir nebze ölüme evrilmek, ruhumun ücralarında gezen her bir boşluğa sığınıp orayı ev bellemekti. O boşluklardan ev bir yana, en fazla kendi kafama doğrulttuğum bir silah olabileceğini idrak ettiğimde ise ellerimi gözlerime yerleştirmek, aynadaki yalnıza kör olmaktı belki de.

Yaşamak coşkulu olmak sanırdım, çocukluğumda olduğu gibi her şeyi dibine kadar hissetmek, bağıra bağıra kahkaha atmak ya da hıçkıra hıçkıra ağlamak derdim her düşündüğümde. Sonra dururdum, bakardım aynalara. Kafamdaki tanımla asıl Bahar ne kadar uyuşuyor diye bakardım.

Sonuç, sıfırdı.

Ruhumda ve yüreğimde devrim yapmış her anı, her dönüm noktası ya da her uçurum gözlerimdeki ormanları her defasında daha da soldurmuş, daha da öldürmüştü. Sanki bu bir çift yeşil eskiden, o ormanın güzel güzel soluklandığı vakitlerden kalan tek kalıcı hatıraydı. Onun dışında her şey ölmüş, solmuş gitmişti. Gözlerim yaşam vadetse bile bakışlarım yenilmişliğin verdiği başarıyı göğüsleyen umutsuz bir askeri andırıyordu hep.

Düşmanım kimdi bilmiyordum, insanların beni nasıl parça parça öldürdüklerinden haberleri bile yoktu. Geliyor, yanıma geçiyor ve bana gülümsüyorlardı. O gülümsemeye, sıcaklığına tutunacak kadar alıştığımda ise birden dudakları donuyor, sert bir rüzgâr gelip onları karşıma savuruyordu.

Yaşarken Ölmek GerekirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin