31

427 53 1.2K
                                    

1 yıl sonra hepinize selam!!! Ben ve bebeklerim burada olmayı çok özledik, bu bölümü yazmak çok emek ve zaman istedi ayrıca fazlasıyla uzun ve özleştik diye düşünüyorum. Ben size kocaman bir bölüm vermişken siz de bana kocaman bir yorum sayısı verirsiniz bence he 🙂🙂🙂

Herkese güzel okumalar. ❤️

Lindsey Stirling-Carol of the Bells
Grace Vanderwaall-Burned
Vera-Kir Pas
Büyük Ev Ablukada-Güneş Yerinde ☀️
Turkish Delight-Aşkın Sırrı Bilinmez
Kalben-Kasımpatılar

Otuz Bir: Etraf Cehennem de Olsa

Kuşlar güldü, güller mezarlıktan döndü.
Bir hazan vakti, gökteki yarıktan şimşekler düştü.
Kuşlar göçtü, Rapunzel gömüldü.
Bizi en çok iyi geceler öpücükleri öldürdü.

🥀

Balçık. Altın renginde, asil bir saray gibi ışıldayan bir okun ucundan damlayan, insan kadar toprak ve hayalet kadar gümüş balçık. Ve her gece, bizlerin aşk temsilcisi zannettiği Eros'un yayından fırlayan onlarca ok... Güveni tanımlayabilecek daha iyi cümlelerim yoktu, dallarını tutup koparmaya kalktığımda bir kıymık gibi kalbimin içinde sıkışan okların ucunu ve onlardan usul usul yayılan, bir zehir gibi damarlarımı daha da ötesi ruhumu saran balçık tüm bu işkenceyi göz önüne dökmeye yeterdi.

Hikâyelerin çakıştığı bir nokta da şuydu ki aşk hedef seçerken karşılık gözetmezdi, o masalda Eros cinayet işlerdi. Benim şahit olduğum oyunda ise iki sandalyelik bir masa, masanın üzerinde kefen kadar beyaz bir örtü ve bir şişe kan kadar kızıl şarap olurdu. Rengi öyle sarhoş ederdi ki sizleri, şarap üzümden mi dökülmüş yoksa damla damla kırmızı kustuğunuz dudaklarınızın arasından mı, unutuverirdiniz.

Fakat bu böyleydi. Güven; siz o aç, doyumsuz, çocuk ve belki de sırf bu yüzden korkak bakan gözlerinizi Eros'a ve onun altın yayına dikmediğiniz sürece, ansızın bir akşam sizinle bir masanın öbür ucunda buluşmazdı. İşte bu yüzden iki keskin bıçakla ayrılan hisler aşk ve nefret değildi ya, aşk ve güvendi. Siz belki çiçekler, belki iskeletlerle iliklediğiniz gömleğinizin düğmelerini açmadığınız sürece, mitolojide can bulmuş hiçbir suret yayını sizin için germez ve yine dünya üzerindeki hiçbir balçıklı ok göğsünüzü hedeflemezdi. Ama yapardınız işte, açardınız o düğmeleri tekrar, tekrar ve tekrar.

Sol göğsünüzün alt köşesine ilk darbeyi aldığınızda kan sızardı teninizden aşağıya doğru, belki biraz soluğunuz kesilirdi ancak ruhunuz tamamlanma hissiyatıyla göğe doğru öyle bir şahlanırdı ki ciğerleriniz kururken bile bir gülün dikenine dokunur gibi olurdunuz. Balçık kalbinizden içeriye dolar, oraya yayılır ve yanına çöktüğünüz şömine sayesinde hep sıcak kalırdı. O çamurlu toprak göğsünüzde kaynar da kaynar, bir kış vakti size baharı yaşatırdı.

Sonra... Şömine sönerdi.

Veya yanmaktan vazgeçerdi.

Ve her yer trajik bir buzul çağının, emarelerine dönüşüverirdi.

Güven, belki de artık şöminesi yanmayan soğuk bir eve, göğsüne saplı kırık oku teninde donmuş bir bedenle yürürken büründüğümüz çaresizlikti. Bir çakmak yakardık bazen artık yanmayan ve bir daha asla yanmayacak o şöminenin önünde, uzun uzun izlerdik dans eden lacivert alevlerini. Ama sonra saatler geçerdi, belki günler sürerdi avutmalarımız. En nihayetinde çakmaklar birer birer sönerdi ve o sönüş, bir dominonun tüm kuleyi saniyeler içinde mahvedişi gibi, şöminenin içinde kalan külleri başımızdan aşağıya dökerdi.

Yaşarken Ölmek GerekirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin