20

1.1K 243 2.5K
                                    

Manga-Cevapsız Sorular

"Beni bekleyin kuşlar, gitmeyin!"

Yirminci Bölüm: Kayıp Kızın Kuşları

Kendi uçurumlarına, fırtınalarına, boşluklarına ve bizzat kendi diktiği dikenlerle dolu salıncaklarına hapsolmuş birinin; yalnızca birkaç saat içinde onlarca gizem arasında dört dönmeye mecbur kalacağını kim bilebilirdi ki?

Gülru Özaslan. İsmini ilk defa duymuş olmama rağmen şu iki günde annemin rahminden çıktığıma beni pişman eden şahıs. Eğer bu kadının söylediği gibi hâlâ diriyse onu, bana mecbur kıldığı şeylerin kini yüzünden öldürme konusunda nefret ve şiddet dolu düşüncelerim vardı.

Şimdiye kadar evdekilerden duyduğum şeyleri hafızamda tarayıp Gülru'yla ilgili bir şeyler bulmaya çalışırken, karşımdaki kadın istifini hiç bozmadan kararlı bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Saniyeler birbirini kovaladı, dilim suskun kaldı ve onun gözlerindeki öfke iyice taşacak hâle geldi.

"Öyle birini tanımıyorum." diye titreyen bir sesle mırıldandığımda dişlerini sıktı ve elindeki şeyi biraz önce yaktığı yerin biraz daha üstüne bastırdı. Bir kez daha can havliyle çığlık atıp elini kendimden uzaklaştırmaya çalıştığımda bileğimi tutup elimi duvara çarptı.

"Yalan söyleme bana!" diye bağırınca çaresizce çırpınıp onu itmeye çalıştım ama yapamadım. Bir an bayılıp kalmayı ve buradan çıkana kadar uyumayı, hatta belki hiç uyanmamayı dilediğim sırada kapı hışımla açıldı ve içeri kim olduğunu göremediğim birisi girdi.

Tanıdık bir erkek sesi, "Ne yapıyorsun sen?!" diye bağırınca aklıma gelen ilk isim, Miraç oldu. Beni köşeye sıkıştıran kadın hiç kıpırdamadan elindeki şeyi tenime bastırmaya devam edince acım hızla halsizliğimi geçti ve bileklerimi elinden kurtarıp onu sertçe ittim. Onun geri çekilmesiyle benim yere yığılmam ve Miraç'ın buraya gelmesi bir olmuştu. Miraç, kadının kolunu tutup bedenini kendine çevirdi ve gözleri birkaç saniyeliğine bana değdikten sonra ona bağırmaya başladı. Kulaklarımın uğultusundan ne söylediğini anlayamıyordum ama bir ara zar zor da olsa kadına "anne" diye hitap ettiğini anlayabilmiştim.

Sırtımı önüne çöktüğüm duvara biraz daha yaslayıp durmak bilmeyen yaşlarla dolu gözlerimi kırpıştırdım ve pantolonumun sıcaktan seyrelmiş, koptu kopacak kısmına baktım. Biraz bile dokunsam yırtılacakmış gibi geliyordu. Dişlerimi sıkıp acısının geçmesi için içimden dua ederken kadın ve Miraç hâlâ karşımda tartışıyorlardı. Ellerimde başlayan titreme tüm vucuduma yayılmış, bedenimi esir almıştı ve bu kadar aciz hissetmek beni mahvediyordu.

Onların yanında ne tür bir duruma düştüğümü düşünecek kadar bile iyi değildim. Ellerimi yere bastırıp kendimi sola kaydırmaya ve onlardan daha da uzaklaşmaya çalıştım. Aldığım nefesler sık ve kesikti. Yaşlar yüzünden iyice bulanıklaşan görüntü sanki bu odanın içinde kendimi soyutlamam için bana merdiven tutuyordu.

Sağ ayağımdan destek almaya çalışınca bacağımı kastığım için dizimin üstündeki acı kendini daha da belli etti ve durmama sebep oldu. İstemsizce inleyip tırnaklarımı avuç içime geçirdiğimde belli belirsiz bir şekilde topuklu ayakkabı giymiş ayakların önümden geçip gittiğini gördüm. Derince iç çekip elimin tersiyle yüzümü silmeye çalıştım ve kadının aleti değdirdiği yere dokundum. Pantolonumun kumaşı çok sıcaktı.

Yaşarken Ölmek GerekirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin