Multimedya: Birileri- Aşık Olmamam Gerek
•
Zilin çalmasıyla eşyalarımı toplayıp ayaklandım. Benim ardımdan Büşra da ayaklanınca birlikte kapıya doğru yürümeye başladık. Omzumda çantam, elimde çikolatamla koridora çıktığımda etrafta büyük bir karmaşa vardı. Herkes yazılıya gireceği sınıfı bulma telaşındaydı. Neyse ki biz o işi önceki teneffüs çözmüştük.
Bakışlarım bir an çikolataya kayarken sırıtmadan edemedim. Öylesine söylediğim bir şeyi bile ciddiye alması, neden bilmiyorum ama çok hoşuma gitmişti. Notu çantamın ön gözünde, güvenli bir şekilde duruyordu. Onu da verdiği diğer notların yanına koyacaktım.
Büşra ile birlikte kantine indiğimizde kendimize birer kahve alıp oturacak bir yer aradık. Pencere kenarında bir masa bulduğumuzda kimse oturmadan masaya ilerledik. Başarıyla masaya ulaştığımızda çantamı sandalyeye astım ve oturdum.
Tam o sırada kantinde göz gezdirirken Umut'u fark ettim kantin sırasında. Uzun boyuyla onu fark etmemek elde değildi. Arkadaşı ona bir şey bahsederken gülerek ona bakıyordu. Ne zaman görsem, yüzünde hep o kocaman gülümsemesi oluyordu. Sağ yanağında ufak bir gamze vardı ve o her güldüğünde daha çok belli oluyordu. Çok geçmemişti ki bir anda kahkaha attı. Dikkatleri üstüne çekmişti ama asla farkında değil gibi duruyordu. Daha fazla bakarsam birine yakalanacağımı bilerek bakışlarımı ondan çekip önüme döndüğümde çoktan birine yakalandığımı anladım. Büşra yüzünde muzip bir ifadeyle bana bakıyordu. Kaşlarımı çatarak, "ne?" dedim. "Neden bakıyorsun öyle, yüzümde bir şey mi var?"
"Hiç," dedi. "Hiçbir şey yok." Demişti ama ifadesi hâlâ aynıydı. "Söylesene kızım, ne lafı geveleyip duruyorsun?" Dedim, sinirlenmeye başlayarak. "Sadece..." dedi ve durdu. "O çocuğu her gördüğünde bir garip oluyorsun."
Şaşkınlıkla Büşra'ya baktığımda ne diyeceğimi bilemedim. Birkaç saniye durdum ve Umut'a tekrar baktım. Sırada bekliyordu ve elinde telefonu vardı. Ciddi gözüküyordu, telefonda her neye bakıyorsa canını sıktığı belliydi. Sıra ona geldiğinde telefonu cebine koyup kantinci abiye döndü. O sırada Büşra beni dürttüğünde gözlerimi ondan çekip Büşra'ya döndüm. "Keşke şu an bir ayna olsa yanımızda, ne dediğimi anlardın." dedi ve kıkırdadı. Ona sinirli bir bakış attıktan sonra kahvemden bir yudum aldım. Kahve o kadar sıcaktı ki dilim eriyebilen bir madde olsa erimişti çoktan. Kahveye de sinirlenmiştim. Ne diye o kadar sıcaktı ki?
Hiçbir şey söylemeyip ayağa kalktım. Çantamı açıp içinden biraz para aldıktan sonra kantin sırasına doğru adımladım. Sıranın en sonuna geldiğimde öne doğru bakıp "hassiktir..." diye mırıldandım. O kadar uzun bir sıraydı ki en öndekini göremiyordum.
Sabırsızca ayağımla ritim tutarken omzumda bir el hissettim. Dönüp baktığımda Umut bir eli cebinde, diğer eli benim omzumda gülümseyerek bana bakıyordu. Omuzumdaki elini çekip, "Bu sırada sonsuza kadar bekleyeceğini biliyorsun, değil mi?" dedi. Hüzünle omuzlarım düştüğünde dilimin yanık acısı hafiflemişti bile. "O kadar vaktim yok." diyerek sıradan çıktım. Elimdeki parayı kapüşonlumun cebine koydum. O sırada Umut, "Ne alacaksın, ben alabilirim." dedi. Şaşkınlıkla ona döndüm. "Deli misin, bu sıraya girilir mi hiç?"
"Sıraya gireceğimi sana düşündüren ne?" Ben hâlâ şaşkın şaşkın bakarkıyordum. "Ee hadi, söylemeyecek misin?"
"Su alacaktım sadece." Diye mırıldandım. Nasıl onca kişiyi geçip alacaktı ki?
Bir şey söylemeden kantin tezgahına doğu yürüdü. Tezgahın en köşesinde çalışanlarin girmesi için yapılan boşluktan içeri girdiğinde ağzım açık bakakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elfida | t e x t i n g
Novela Juvenil"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." diyor Tolstoy. Şehrime bir yabancı gelmemişti ve kimse yolculuğa çıkmamıştı. Benim hikâyem, bilinmeyen bir numaradan aldığım mesajla başlamıştı...