Sanki bütün bir haftamı hayatımda olabilecek bütün olumsuzluklar, düzensizlikler ve felaketler oluşturmamış, ilgileneceğim onca iş ya da düşünmem gereken yığınla konu yokmuş gibi bir de evimin tam ortasında dans eden yabancıyı dışarı çıkartmak zorundaydım. Kim olduğunu, nereden geldiğini veya kendisine dair sadece ismini bildiğim ve beyninin bazı yerlerinde sorun olduğunu düşündüğüm kızın benim evimde ne aradığını bilmiyordum. Belki de sadece eğlence arayan bir gençti ya da herneyse ama, bu durum cidden canımı sıkmaya başlamıştı.
"Bunu yapmaya ne kadar daha devam edeceksin?"
On beş dakikadır duvardaki saatin taklidini yapmaya çalışmasından bahsediyordum. Vücudu gerçekten esnek gibi görünse de yırtılmamak için mücadele veren kot pantolonu hoş değildi.
"Yemek yemeyecek miyiz?" diye sorarak ses çıkartan karnını yavaşça patpatladı. Tanımadığı insanların evinde sanki bu ilk değilmiş gibi özgürce hareket etmeye alışmış olmalıydı. Veya belki de hastalarımın sorun çıkartmaya hazır olduğu ebeveynlerinden bir tanesi de olabilirdi ama, bu kız bir ebeveyn olamayacak kadar küçük ve aptal görünüyordu.
"Söylesene, kaç yaşındasın? Ailenin buraya geldiğinden haberi var mı?"
Bir süre gözlerindeki boş ifadeyle bana bakmaya devam etmiş, ardından hızlıca ayaklanarak komodinin üstündeki telefonumu almıştı. Onu durdurmak istesem de yanıma ulaşıp telefonu bana uzatarak "işte" dediğinde bundan vazgeçmiştim. "Onu ara ve beni almaya gelmesini söyle."
Sanki gözlerinin sahibi kafedeki mızmız bir çocuk gibi kavga eden kişi değilmiş gibi sayıları tuşlamamı beklerken bunun bana birini anımsattığını farkettim. Küçük kızın sesi hâlâ beynimde yankılanmaya devam ediyordu fakat gittikçe saçmaladığımı düşünüp başımı sağa sola savurdum.
"Reşit bile değilsin öyle değil mi? Bana annenin numarasını söyle."
Lafımı ikiletmeden numarayı söylemesi beni biraz şaşırtmıştı. Bu kadar kolay olacağını gerçekten tahmin etmiyordum. Yine de artık bu yabancıdan kurtulacağım ve güzel bir uyku çekeceğim için mutlu olmaya baktım. Fakat bu mutluluğum yalnızca iki saniye sürmüştü çünkü çaldırdığım telefonun sahibi karşımda gülümsemeye devam eden kızdan başka biri değildi. Elbette bu kadar basit olacağını düşünmemeliydim.
"Ah, bekle. Numaranı kaydedeceğim. Böylece kötü işlere bulaştığımda yardım isteyebilirim."
"Ailenin başına bela açma. Sadece okuluna git." Omuzlarını yukarı aşağı silkip bunu birkaç kez tekrarladığında "Yarım akıllı" diye mırıldandım. Yaklaşık bir saattir evimden gitmesi için her yolu denemiştim. Polise ihbar etmek için bile aramıştım fakat söylediğim şey üzerine hattın diğer ucundaki adam dalga geçtiğimi düşünüp onları meşgul etmemem gerektiğini söylemiş ve telefonu suratıma kapatmıştı. Ben de çareyi Roséanne'i çağırmakta aramıştım. Belki de o ileri düzeydeki yapışkanlılığını kullanıp bu kızı bıktırır ve evimden gönderebilirdi.
"Tanrım, açlıktan ölmek üzereyim. Neden benimle birlikte yemiyorsun???" Ne zaman yaptığını bilmediğim kızarmış tavuk kanadını salona götürürken konuştu. Şuanda tek umursadığı şeyin yemek olması beni sinirlendirebilmek için yeterli bir nedendi.
"Karnını doyur ve evine git."
Dik bakışlarını üzerimde hissetsem de oralı olmamaya çalıştım fakat bunu o kadar uzun bir süre boyunca yapmıştı ki "Ne istiyorsun?" diye sormaktan kendimi alıkoyamamıştım. "Bana öyle bakmayı kes."
"Bu cidden rahatsız edici olmalı..." Saate son kez bakıp kapı zilinin sesini duyduğumda derin bir nefes alırken "daha fazla yapacağım" demesiyle dakikalardır yanında durduğum kapıyı açtım. Roséanne'nin gelmesi fazla uzun sürmüştü ama en nihayetinde burada olduğu için onu azarlamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sand Castle || JenLisa
FanfictionO, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]