Olanların üstünden tamı bir ay geçmişti. Bu sürede onu daha yakından tanıyabilme fırsatım olmuştu, yıllar geçse bile o hala aynı Ruby'di. Sadece, bunu bildiğimi bilmiyordu. Ve, gerçekten beni tanımıyordu.
Bir ay, beni tanımadığını kabul etmek için uzun, ondan hoşlandığımı kendime itiraf etmem için kısa bir süreydi. Bunun nasıl gerçek olabildiğini bile aklım almıyordu fakat, sonuçta onu evde bulamadığımda endişelendiğim ve her sabah öpücüklerle uyandığımda elimi ilk tuttuğu gün kadar heyecanlandığım reddedilemez bir gerçekti. Bunu kabullenebildiğim için her işimi berbat ettiğini düşündüğüm Roséanne'e büyük bir sarılmayla teşekkür ettim.
"Yani sen gerçekten ondan hoşlanıyor musun?? Bu bir şaka mı??"
Başımı yukarı aşağı sallayıp suratımdaki aptal gülümsemeyi silmeye çalıştım fakat başarılı olduğum söylenemezdi.
"İnanamıyorum!! Lalisa!! Sonunda kabul ettin!!" Kollarını sıkıca bedenime sardıktan sonra geri çekilip yerinde zıplarken derin bir nefes aldım. Sevincinin bununla kalmayacağına emindim. "Annene ve Seonghwa'ya haber vermeliyim!!" ve işte şimdi olmuştu.
"Bekle. Bu kadar erken değil Rosé. Onlara kendim söyleyebilirim."
Annem birkaç gün önce babamla birlikte bir geziye çıkmıştı ve Seonghwa da yurtdışındaydı. Hepsinin benim adıma sevineceğini biliyordum, özellikle de Seonghwa'nın çünkü, neredeyse bir yılını ben ve ilişki hayatım için harcamıştı. Ona minnettardım ama Jennie'yi anlatmanın erken olduğunu düşündüm.
Sıkılmışlıkla eline aldığı telefonu bırakan kıza bakıp "yarın akşam ona çıkma teklifi edeceğim" diye mırıldandım. Başlarda bunun da erken olduğunu düşünsem de, bir daha onunla birlikte olmadan önce gidişini seyretmek istemiyordum.
"Bekle, ne dedin? Tıpkı bir ergen gibi 'benimle çıkar mısın?' diye sormayı mı düşünüyorsun?"
"Bu ergen gibi değil."
"Elbette öyle!"
Sıkıntıyla nefes alıp "sen söyle" diye homurdandım. "Ne yapmalıyım?"
"Onu öp... Dudağından."
"Ah, cidden mi? Bunu neden seninle konuştuğumu bile bilmiyorum." Odadan çıkarken "Akşam Seonghwa'yı arayacağım" dedim ve söylenmesini dinlemeden mutfağa doğru ilerledim.
Yiyecek bir şeyler hazırlarken diğer yandan da bir şarkı mırıldanan kız gülümsememe neden olmuştu. Tekrar korkmaması ve bu sefer de elindeki bıçağın yere düşmemesi için sessizce boğazımı temizleyip bakışlarının bana dönmesini sağladım. Anında gülümsemeye başlamıştı.
"Sanırım şimdi başardım."
"Başardığın şey nedir?" diyerek gülümsemeye devam ettiğinde ben de aynısını yapıp kaşlarımı hafifçe yukarı kaldırdım.
"Bu sefer seni korkutmadım."
Ardından adımlarımı bedeninin arkasına yönlendirip elinde tuttuğu bıçağı nazikçe tezgahın üstüne bıraktım. "Yarın akşam yemek hazırlaman gerekmiyor" diye mırıldandıktan sonra kollarımı beline sarıp omzunun üstünden yüzüne baktım. Hafif kızaran yanakları ve sürekli dağıttığı pembe rujuyla birlikte gerçekten güzel görünüyordu.
Birkaç kez boğazını temizleyip derince nefes aldıktan sonra "neden?" demesiyle gülümsedim. Heyecanlandığında bile o küçük kıza dönüşüyordu.
"Çünkü seni bir akşam yemeğine çıkartmak istiyorum."
"Tatlım, aslına bakarsan..."
Bedenini bana çevirmek adına birkaç hamle yaptığında ona izin verdim ve yakınımda olan kollarını omuzlarıma yerleştirdim. "Evet?" diyerek devam etmesini beklerken de parmaklarım beline küçük dokunuşlar bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sand Castle || JenLisa
FanfictionO, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]