16

683 95 105
                                    

Tüm bu yaşananları beynimdeki birkaç saçma senaryo olarak görmeye çalışıp derin bir nefes alarak adımlarımı lavaboya yönlendirdim. Jennie tamamen hayal ürünüydü, Seonghwa hala yurtdışındaydı ve ben her zamanki dakik Lalisa'ydım. Evet, her şey bundan ibaretmiş gibi düşünecektim.

"Bir de onu görmeye geldiğini mi söylüyorsun sen?? Bana bak, şimdi buradan defolup gideceksin ve bir daha asla dönmeyeceksin. Beni duydun mu?"

Lavaboya girmeyi es geçip kapıdaki Rosé'nin yanına ilerlerken "kiminle konuşuyorsun?" diye sordum. Tahminlerimin doğru çıkmamasını umuyordum.

O ise "hiç kimse" demiş ve "sadece kurye" diye eklemişti. Ardından kapıyı tamamen kapatıp sıkıntıyla salondaki bir koltuğa oturduğunda boğazımı nemlendirmek adına mutfağa yöneldim. "Hem yanlış sipariş alıyor hem de benimle flört etmeye çalışıyor!"

"Sence de ona biraz sert davranmadın mı?" diye şüpheyle sordum. Fakat karşılığının "az bile yaptım" olmasını beklemiyordum.

"Herneyse, bugün yürüyüş yapmak ister misin? Ya da gece biraz dağıtabiliriz."

"İnan bana çok yorgunum Rosé." Kendimi boş koltuğa atarken "bakmam gereken yığınla dosya var" diye bıkkınlıkla söylendim. "Ama tükenmiş hissediyorum."

"Tamam, bak... O yüzsüz kız sana ne yaşattı bilmiyorum ama ondan daha güzelim."

Bilmiş bir tavırla sarı saçlarını tek eliyle arkaya savururken bu haline gülümsediğimde "işte bu" diye bağırmıştı. "Gülümsediğine göre... Artık seni yeni sevgilimle tanıştırabilirim!"

***

"Güzel görünüyor muyum?" diye heyecanla sorarak saçlarını parmaklarıyla taramıştı. Telaşlı haline gülümseyip başımı yukarı aşağı salladım. "İşte orada! Hadi gidelim."

Adımları bankta bacak bacak üstüne atmış, ağzındaki çubuklu şekeriyle etrafı izleyen kızın tarafına yöneldiğinde ona şokla baktım. "Ciddi olamazsın." Ama bundan daha çok şaşırdığım şey ise onun tanıdık simasıydı. Bu bana Eunmi'nin yanında gezen kızı hatırlatmasından ziyade, Ruby'nin arkadaşını anımsatıyordu. Rosé "Merhaba Jisoo!" diye bağırıp kızın boynuna atladığında ise bundan emin olmuştum.

"Hey, çek ellerini."

"Tamam, tamam üzgünüm. Bu kuzenim Lalisa ve o da sevgilim Jisoo" diyerek ikimizi birbirimize tanıtırken karşımdakinin "sevgilin falan değilim" demesiyle diğerine döndüm.

"Öylesin."

"Çeneni kapat ve bana telefonumu geri ver."

"Vereceğim ama önce bizimle vakit geçir."

Sonunda bakışları bana ulaşabildiğinde ilk önce bedenimi süzmüş, sonrasında alaylı bir gülüşle "yine mi sen?" diye sormuştu. "Hala solucanlarla oynuyor musun?"

Bu sorusu sinirlerimi bozsa da derin bir nefes alıp ona cevap vermemeyi seçtim. Zaten fazlasıyla yorgundum ve gün içinde ikinci tartışmamı edebilecek kadar enerjik hissetmiyordum.

"Siz tanışıyor musunuz?"

"Herneyse..." düz bakışlarını üzerimden çekip Rosé'ye yönelttikten sonra "bir anlaşma yapalım mı?" diye sormuştu. Yanımdaki aptal, Jisoo denen kıza o kadar tuhaf bakıyordu ki bu teklifini hiç düşünmeden kabul edeceğine emindim. Fikrimi doğrulayan şey ise abartılı bir şekilde başını yukarı aşağı sallamasıydı.

"Sizinle vakit geçireceğim ama... Bu benim istediğim yerde olacak."

"Harika!"

Ve sonrasında kendimi bulduğum yer henüz çok karanlık olmayan havada bile korkutucu ve ıssız görünen dar bir sokaktı. Takip ettiğim arabası önümde durduğunda ben de aynısını yapıp arabadan indim.

Sand Castle || JenLisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin