Korkuyla yerimden sıçradığımda siyah saçlı kız da benden farksızdı. Hızla kendini toparlayıp üzerimden kalktıktan sonra yatakta biraz geri gitmiş, üçümüzün arasında derin bir bakışma geçtiğinde ayaklanmıştı.
"Gerçek niyetim baskın yapmak değildi fakat... Sanırım az önce bir seks seremonisini bozdum."
"Kapa çeneni. Eve nasıl girdin??"
"İlk önce kapıyı açt-"
"Rosé" dedim sesimin sert çıkmasına özen göstererek.
"Hey, hey! Tamam! Birkaç kez kapıyı çaldım ama beni duymadınız. Ben de Seonghwa'nın anahtarıyla girmek zorunda kaldım. Hepsi bu."
Derin bir nefes alıp üst bedenimi doğrultarak "gecenin on biri" diye söylendim. "Burada ne işin var?"
"Bana aldırmayın" dedikten sonra yanakları al al olan kızı yatağa yavaşça iterken "salonda olacağım" diye eklemişti. "Endişelenmeyin! Kulaklıklarımı takıyorum!"
"Şimdi seni-"
"Hoşçakalın!"
Dişlerimi sıktım ve o kapıdan çıkıp giderken başıma masaj yaptım. Bütün işlerimde bir aksilik olmak zorundaydı ve Park Rosé aksilik olan her yerdeydi. Tekrar iç çekip bir süre bana baktıktan sonra sarışının peşinden gitmek adına ayaklanan kızı "bekle" diyerek durdurdum.
Ardından ondan önce davrandım ve aralık olan kapıyı tamamen kapatıp kilitledim. Bu daha rahat olmamız içindi. "Artık kimse giremez."
"Planın ne?" derken yanakları hala pembeydi. Bazen, hatta her zaman Rosé fazla patavatsız olabiliyordu.
"Sadece, cevabını merak ediyorum."
"Cevap? Neyin cevabı?"
Bir süre sadece yüzüne baktım ve o da aynısını yaptı. "Bir soru sordum" dediğimde ise başını iki yana sallayıp "sormadın" diye mırıldandı. Gerçekten, içimden söylemiş olamazdım değil mi?
"Ne sordun?"
Gergince yanıma yaklaşıp gözlerime baktığında göğsümdeki yumru büyümüştü. Hala cesaret kırıntılarımın olduğunu hissederek yavaşça yutkunup nefes aldım. "D-"
"Hey! Millet! Sanırım televizyonu bozdum!"
***
Şaşkınca ağzını açıp gözlerini büyüten kıza kısa ve sert bir bakış atıp sinirle nefes aldım. Her şeyi mahvetmek zorundaydı.
"Bana kızma Lisa. Bu kadar kolay olduğunu bilemezdim."
Ardından televizyonun kumandasını bir köşeye bıraktım ve derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Konuşmalarını her ne kadar dinlemek istemesem de, sarışın beni buna zorluyordu.
"Lis, baksana. Eunmi sürtüğü geri dönmüş, bunu duydun mu?"
Bakışlarım Jennie'ye dönerken teninin rengi değişmişti. Sanki daha da beyazlaşmış gibiydi ama sadece bir göz yanılması da olabilirdi.
Kısaca "nereden duyabilirim?" diye sordum sinirle. "Buraya bunu söylemek için mi geldin?"
"Yoksa beni kovuyor musun?"
Düşünmem gereken yığınla şey yokmuş gibi gündemindeki konularla gecemi mahvetmeye gelmişti. Başımı ağrıtmasına kalmadan derin bir nefes alıp ayaklandım "uyandığımda ikinizi de görmek istemiyorum" diye üstüne bastırarak söyledim fakat gözlerim yalnızca Rosé'deydi. Artık aynı şeyi diğeri için istediğimden emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sand Castle || JenLisa
FanficO, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]