×××
"Hey, Jennie."
Tam da kumdan kalemizi bitirmek üzereyken yanımıza gelip ayakta bekleyen çocuğa baktım. Saçları kısaydı ve benden biraz daha uzun gibi görünüyordu.
Jennie "Taehyun?" diye mırıldandığında o çocuk heyecanla başını yukarı aşağı sallamıştı.
"Evet, bize katılmak isteyebileceğini düşündüm. Oyununuzu bitirmiş gibi görünüyorsunuz."
Dişlerimi sıkarak ayağa kalktım. Bu çocuğu sevmiyordum. Onu sürekli Jennie'in yanında görmekten nefret ediyordum.
"Henüz oyunumuz bitmedi" dedim. Sesimin sakin çıkmasına özen göstermeye çalışmıştım fakat kulağa çok soğuk geliyordu. "Yani, şimdi arkadaşlarının yanına gidebilirsin" diye ekleyerek parkın oradaki çocukları gösterdim.
"Ama kumdan kalenizi bitirdiniz." Gözlerini benden çekip kumların üzerinde oturan kıza dikmişti. "Jennie, bize katılabilirsin değil mi?"
"Sana oyunumuzun bitmediğini söyledim!" diyerek ayağımın hemen yanındaki kumdan kaleyi yıktım. Kalbim çok hızlıydı ve eğer bir kez daha ısrar ederse gülümseyen suratına koca bir yumruk vuracaktım. "Bak! Gördün mü!? Şimdi yeni bir tane yapmamız gerekiyor!"
"Ne o?? Beni de mi döveceksin?? Yapsana! Bakalım buna gücün yetecek mi!"
Hızlanan nefeslerimi kontrol etmeye çalışmadan ona bir şey daha demek üzereydim ki avucumun içindeki sıcak dokuyu hissettiğimde sustum.
"Üzgünüm Taehyun, bugün size katılmayacağım."
"Ama-"
"Onu duydun! Defol git!"
Bana kaşlarını çatarak baktığında ben de aynısını yaptım. Eğer yanımda Ruby olmasaydı onu dövebilirdim.
"En azından bunu kabul et" diyerek arkasında tuttuğu çiçek demetini Ruby'e uzatmasıyla artık dişlerimin kırılacağını hissettim. Sanki içimden bir alev yükseliyormuş gibiydi. Ne düşündüğümü bilmiyordum, Ruby çiçekleri kabul ettiğinde ise öfkem dağ kadar olmuştu.
Sonra kendimi nefes nefese buldum. Taehyun, yüzündeki çiziklerle beraber yerde yatıyordu ve tıpkı bir bebek gibi ağlıyordu. Birkaç aile yanımıza koşup onunla ilgilendiklerinde bunu ona yapanın ben olduğuna inanamadım. Sinirlenmiştim ama, bunu yapmak istememiştim.
Ve özür dilemek için yanına doğru birkaç adım atacaktım ki elimi sıkıca tutan kız bunu engellemişti. O çocuğu itmeme ve yüzünde yaralar açmama rağmen hala benden nefret etmediği için Tanrı'ya şükrettim.
"Pranpriya, hadi gidelim."
Beni parkın dışına doğru çekiştirmesine izin verdim. Yakınlarda sürekli birlikte gittiğimiz yeşillik alana doğru yürüyorduk. Orası koskoca şehrin içinde bir sır gibi saklıydı. Küçüktü ama, ikimizin özel yeri gibiydi. Bu düşünceyle birlikte gülümseyip benimkine kenetlediği eline baktım.
"Bana kızgın mısın?"
Bir süre cevap vermeden yürümeye devam ettikten sonra çimenlere oturmuş ve beni de yanına çekip başını bacaklarıma yaslamıştı. "Onu itmemeliydin."
"Üzgünüm, ben- bunu yapmak istemedim. Bir anda oldu. Ayrıca neden onun çiçeklerini kabul ettin?"
"Sen bana daha önce hiç çiçek vermedin" demesiyle içimde kötü bir şeylerin olduğunu hissettim. Ardından etrafıma bakındım. Hemen elimi yasladığım çimenlerin yanındaki papatyayı nazikçe kopartıp kulağının arkasına sıkıştırmamla gülümsemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sand Castle || JenLisa
FanfictionO, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]