"Bekle, bekle... Sen az önce Soomin'le yattığını falan mı söyledin??"
Başımı avuçlarımın arasına sıkıştırıp derin bir nefes alarak "hayır" diye tısladım. "Yani, bilmiyorum Rosé... Aptal gibi beni öpmesine izin verdim ve sonra-"
"Yattınız mı??"
"Hayır dedim! Kafam çok karışıktı, inan bana... İleri gitmek üzereydik. Sonra tahmin et ne oldu??"
"Özel gününde olduğunu söyledi!"
"Aptal" diye mırıldanıp adımlarımı salonun ortasında ileri geri yöneltirken "o geldi" dedim. "Ve tıpkı bir seksten çıkmış gibi görünüyorduk! Tanrı aşkına... Neden bir hafta sonra?? Gerçekten peşimi bıraktığını düşünmüştüm!"
İkimizi o şekilde gördüğü an aklımda bir film gibi dönüp dururken kendimden nefret etmek için birkaç dakika yeterliydi.
Gözlerindeki yaşları tutmaya çalışıp pembeleşen suratını gizleyerek evimden uzaklaştığındaki görüntü tam da karşımdaydı ve ne için geldiğini bile söylemeden çekip gitmişti, ki eski cümlelerinden birkaçı olduğundan emindim. Ama yine de onu sürekli kovduğum halde Soomin'in yerinde olmasını istemiştim. Sadece yanımda kalsa ve susmaktan başka hiçbir şey yapmasa bile, diğeriyle yanlış şeyler yapmaktan milyonlarca kat daha iyiydi."Onu düşünürken Soomin'le bir gece geçirmediğin için şanslısın yoksa seni kuzenlikten reddederdim. Seni aptal, herneyse... Öyleyse benim de sana söyleyeceklerim var."
Jisoo ve kendisi hakkında anlatacaklarını umursamadan yanına yerleşip soğuyan kahvemden bir yudum aldım fakat "Dün Seonghwa ile konuştum" demesi beni epey şaşırtmıştı. "Gerçekten berbat görünüyordu. Aslına bakarsan Jisoo ile görüşmek için evine gitmiştim ama-"
"Evini nereden biliyorsun??"
"İsmim Roséanne Park. Ve evine gittiğimde Seonghwa oradaydı. Bir anlığına alkol komasına girdiğini düşünmüştüm çünkü her yer uzun şişelerle doluydu ve ben de iyi bir kardeş olmaya çalışıp durumunu sordum."
Sıkıntıyla nefes alırken "neden bana bunları anlatıyorsun?" diye mırıldandım. "Onu merak etmiyorum." Ve yaptığım şeyden de pişman değildim. Eğer buraya bana onun nasıl olduğunu anlatıp vicdanımı sızlatmaya çalışmak için geldiyse işe yaramayacaktı.
Tadı berbat olsa da kahvemden bir yudum daha alıp boğazımı nemlendirdim. Rosé de o sırada bacağını diğer bacağının üstünden indirip bir anda ciddi bir hale bürünmüştü. "Lisa-"
"Bana bak, eğer ondan özür dilememi isteyeceksen-"
"Çeneni kapat ve beni dinle. Jennie ile ayrıldıklarını söyledi. Hem de bir anda. O kadar kötüydü ki onun adını andığında bile ağlamaya başladı." Kalbim varlığını hatırlamış gibi birden hızlanmaya başladığında içimdeki mutluluğu bastırmaya çalıştım fakat bu zaten kendiliğinden olmuştu. Çünkü belki de dün gece evime kadar bunun için gelmişti ama ben yine her şeyi berbat etmiştim. "Seonghwa'dan ayrılmasını ona sen mi söyledin?"
"Neden bahsediyorsun?"
"Beni duydun."
Daha da yakınıma ulaşıp kolumu hafifçe sıkarken "Doğruyu söyle" diye mırıldanmasıyla şaşkınlığımı önlemeye çalıştım. "Sana kızmayacağım, söz veriyorum. Ama eğer onunla çıkmak için ayrılmalarını söylediysen ilişkinizi desteklemeyeceğim. Jennie'nin geçmişte sana-"
"Bekle, araya giren kişinin ben olduğunu mu düşünüyorsun?? Sana söyledim! Seonghwa bunu biliyordu ve canımı yakmak için yaptı Rosé!"
"Öyleyse bunu neden üç yıl önce yapmadı? Tanrı aşkına... Lisa, gerçekleri inkar etmeyi bırak. Seonghwa seni seviyor, üzüleceğin bir şey yapmaz." Ardından ona cevap vermeme zaman kalmadan önce çantasını toplayıp kapıya doğru ilerlemişti. "Üçüncü kişi olmakla hata ettin ve bir daha yanlış karar verip onunla çıkmaya başlarsan yemin ederim ki sizi ayırmak için elimden geleni yapacağım... Aklını kullan. O senin için dönmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sand Castle || JenLisa
FanfictionO, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]